hgs al. tünel ve 3.cü köprüyü kullanırsan avrupaya geçişte para ödersin. diğer ikisi ücretsiz. tünel 24 lira. 3.cü köprüden geçersen nereden girdiğine göre değişiyor.
dönüş için boğaziçi ve fsm 8.75, tünel 24 lira. 3.cü köprü yine girdiğin ve çıktığın yere göre değişir.

hgs alacaksın da zaten 40 tl mi ne min bakiye var ayrıca eksi bakiye cezası var kredi kartına bağlattır neme lazım.

E hiç başka otoyol gişesi yok mu? Köprü disinda yol üstünde başka yok değil mi mesela sakarya'dan Beşiktaş'a kadar? Sadece köprü mü?

otobandan geliceksen nereden girdiğine bağlı olarak var. sakarya'dan otobana girersen gişede ödüyorsun ve hiç çıkmazsan otobanla direkt köprüye bağlanıyorsun ayrıca köprü parası ödüyorsun. ya da atıyorum kadıköy'e kadar d-100 üzerinden gelirsen otobana para ödemezsin, oradan köprüye bağlanır sadece köprü ücreti ödersin.

Her halükarda HGS almanı öneririm çünkü yanlışlıkla yanlış yola girip serbest geçişli gişeden geçersen (inan farkına bile varmıyorsun) dava bile açabiliyorlar ücret tahsil edilemedi diye.

Sıra konusuna özellikle dikkat ediyorum.

Aklıma ilk gelen, şehirlerarası yolda yolculuk saatine göre koltuğu yatırma seviyesi. gece yolculuğu dışında ölümüne yatırmıyorum. Az bile yatırmak istesem haliyle izin isteyip yatırıyorum.

kesinlikle sana katılıyorum. artı olarak.
toplu taşıma da yaşlılara yer vermeye çalışıyorum.
kapımın önüne çöp saatleri dışında çöp bırakmıyorum.
garson azarlayamıyorum, sen dili kullanıyorum garsonlarla. aklıma gelenler bunlar.

korsan film dizi izlemiyorum
windowsu office orjinal aldım

İsyerindeki printerdan millet kitap bile basar ben kisisel isim icin kullanmam.
Korsan/çakma mal almam.
Çan var diye üniversite boyunca kopya çekmedim.
Aç kalacağımı bilsem de torpile başvurmam.

İnsanlara rahatsızlık, sıkıntı veren hemen herşey kul hakkıdır.

aylık ödeme ne kadar
ev kira mı
evli misin çocuk var mı

e hiç bi bilgi vermemişsin ki. çorumda tek yaşıyorsan, dededen evin varsa batık değilsini devam...

200bin/36 ay= 6500 odeme

Kira 500
Bekarim.
Ama cok daraldim ya satsam arabayi koturum gibi kalirim o derece lazim bana. Satayim mi napayim. Resmen 10k kazanip asgsri ucretle geciniyorum

arabayi sat, borcun bir kismini kapat. geri kalanini 3 yilda odersin, cok fazla parani savurmazsan aylik 2500-3000lira harcamayla rahat gecinirsin. koseye ayda biraz atarsin, o parayi da dolara baglayabilirsin. ya da bir diger oneri, -mantikli olan-, arabayi sat dolara bagla, 6 ay sonra icerisinde dolar ucar diye tahmin ediyorum. su siralar suni olarak dolari dusuruyorlar piyasadaki tl'yi cekerek. birkac hafta icinde, dolar 6.5-7.0tl arasina cikarsa hic sasirma derim. o arada kredi taksitlerini odersin.

Abi haklisin da arabayi satarsam yasadigim konfor kaybi intihara sevkeder. Gerci bu gidisle cig gibi buyuyen borc yuzunden bikac yila ayni son bekliyor.

Madem arabayı satmaya heveslisin. Sat daha alt bir model al. Yani 70ligi sat 30-40 civarı bir şey al rahatlatır seni. Maddi olarak çok rahatlatmasa bile psikolojik rahatlatır. İyi bari borcu ödemek için bir şeyler yapıyorum dedirtir adama. Böylelikle Arabadan da olmamış olursun.

200.000/36 : 6500 cıkarabiliyorsanız batın siz :) kalan 4500 nerenin asgari ücretiyse hepimiz oraya taşınalım. Satmayın arabanızı ama savurmayında artık.

Batık falan değil de muazzam para ezmişsin. Batılacak bir durum yok, yavaş yavaş ödersin işte. Aylık masrafını yazsan belki başka yorumlar da yapılabilir.

gelir 10.000. 6500 kredi ödemesi (200.000/36=5500 yapar ama sen aylık ödeme 6500 dedin diye 6500 yazdım), 500 kira, kaldı 3000 lira.

sağa sola savurarak ezmeyi bırakırsan, bekar halinle kira hariç 3000 liraya bir ayda rahat rahat geçinirsin. arabayı falan da satmana gerek yok. az kullan, benzin masrafını sınırlı tut yeter.

Bu cevap mantikli westblack


Peki 10k gelir 200bin borc ve vade kisaligi gozetilirse cok mu bokunu cikar misim? Goruntu nasil?

Kaygilaniyorum ve buna ragmen harcamalarimdan odun vermiyorum. Esas sorun bu. Bu kafayla batacagim galiba
.

yardim alin, neden elinizden fazlasini bu kadar harciyorsunuz? altinda ne yatiyor? gosteris meraki? yetersizlik hissi? yaptiklarinin sorumlulugunu almama? nedenini bulup o konuda calismaniz lazim, yoksa bu borcu odeseniz de burnunuz boktan kurtulmaz omur boyu.

Her istediğini almamaya ve yapmamaya baslarsan bayağı iyi olur.

Borç ödenir o maaşla hiç canını sıkma Yeter ki parayı tutmayı bil. Parayı tutmazsan batarsin. Kredi kartı vs. Olaylarına bir ayar çek. İhtiyacın olmayan şeyleri alma, yeme, içme. (Arada yap tabi)

@kassi
Ben bunu alamayacaksam neden calisiyorum, gencim, koy gotune dedigim icin oluyor.

Haklisin. Nasil duzeltecegim

tek başına aile geçindirme gibi bir durumun yoksa buna ben batık demem. savurgan davranmadan düzgün harcama disipliniyle geçinirsin, borcunu da ödersin. standartların 3 sene boyunca düşecek tabi.

Abi su kisacik hayatta arzularimizi gerceklestirememek izdirap degil mi

Dini terkettik diye oldu bunlar hep. Sebat etmek yok anasini satayim.

arabayı sat, araba zaten masraf. 3 yıl sık dişini, sonra da gelirine göre harcarsın.

hocam geliriniz iyi zaten, rahat rahat yasarsiniz (yasarmissiniz) 500 lira kira ile, bence siz o koy gotuneden daha fazla gaza getiriyorsunuz kendinizi :)
kredi kartlarini iptal bir secenek, elindeki parayi harcamak zorunda kalirsin, olmayan parayi degil.

Herkese tesekkur ederim guzel cevaplari icin.

Kendimi suclamaya ve kaygilanmaya baslamistim.
Onerileri dikkate alacagim, iyi bir yuzlesme oldu. Tesekkurler herkese.

dişini biraz sık. kalan para zaten yeterli her şey için ve 1 bilemedin 2 sene sonra kredi ödemen artın maaşınla daha kolay gelmeye başlayacak.

Benzer durumdayız 200 bin TL kredi borcum kaldı. Kalan taksitlerin vadesi 3 sene. Kira ödemiyorum, kendi arabam yok evliyim.

Maaş krediye gittiği için hiç bir şey alamıyorsun. Büyük harcamaları erteliyorsun vb. Can sıkıcı oluyor. Üç sene daha dişini sıkacaksın. Ekonomi bu şekilde devam ederse maaşın seneye 12,5 olacak diğer sene 15,650 TL. Şu an ödediğin kredi maaşının %65'i. İki sene sonra %43 olacak. Oransal olarak elin rahatlamış olacak. Ekonomi bir şekilde düzelirse zaten sorun yok.

Arabanı satıp başka bir araba almayı düşünüyorsan '' ohaa bu piyasaya ne olmuş dersin. 2000 model astralara 35 bin istiyotlar.

Ne borclar odedim ne paralar kazanip kaybettim. Yat kalk sabit gelirin olduguna dua et. Zaman su gibi akip gidiyor. Kafaya takma odemeye devam et borçlarını.

borc yigidin kamcisidir, bu devirde herkesin borcu var. gelirine gore odenemiyecek borc degil seninki, arabayi satma olabildigince hizli ode bitsin iste.

anladığım kadarı ile şöyle bir iş yaptın; yanlışsam düzelt.

5 sene içinde sağdan soldan borç, kredi vs. çekip yedin. sonra gittin 200 bin kredi aldın, 70 bine araba, 130 binde eski borçlarını kapatmaya harcadın.

böyle ise bence batık sayılmazsın. aylık 2500 lira ezmişsin (yaklaşık rakam) anladığım kadarı ile bu parayı ezerken sana pek katkısı olmamış, kalıcı bişi bırakmamış. (gezi, tatil, eğlence, kültür vs.) bundan dolayı duyulan bir boşluk hissi var.

finansal olarak bence batık değilsin ama psikolojik olarak batık olabilirsin. borcunu öderken geçireceğin zamanı nasıl değerlendireceğin önemli, bu da biraz çevren biraz da seninle ilgili.

değişen demek kaza demek. kazanın boyutu konusunda kandırılma ihtimali de var. ikinci el piyasasında çakallar cirit atıyor. o kadar detayı düşünmek yerine kimileri değişensiz boyasız vs. araç arıyor. hatta satanlar da değişitirmek yerine ufak tefek göçüklü çizikli hali ile satmayı tercih ediyor.

değişen olması kötü değil de kimseye güvenilmiyor.

çıkma parça, değişmesi gereken parçayı çekiçle düzeltip takma, taşıyıcılarda (şase, direk vb.) yamulma ve buna bağlı mukavemet kaybı ve benzeri sebeplerle istenmiyor.

yoksa bir kapıyı söküp yerine orijinal kapı takmanın bir sakıncası yok tek başına.

Değişen varsa araç biryere gömçürtmüştür. Alıp iki gün sonra motoru kucağına alma, ya da şaseden darbe aldıysa yengeç gibi yan yan gitme ihtimalleri var da var. Asıl sorun çomar galericiler ve yalancı satıcılar.

Sadece Türkiye'ye has bir konu bu. Ticarette güvensizlik olduğu için değişen deyince hemen arkasında bir bit yeniği aranıyor. Normalde eğer aracın şasesine bir zarar gelmediyse, yalnızca dış parçalar bir şekilde zarar görüp orijinali ile değiştirildiyse ve faturası vs de varsa hiç bir sıkıntı yok.

@roket adam +1 değişenin olması kötü bir şey değil. ancak işçilik kalitesi ve aracın hangi bölgesinde olduğu önemli.

örneğin ön kaputu değişmiş araç piyasası düşüktür. sebebi ön kaputun değişmesinden çok soru işaretleriyle alakalı. aracın motor aksamı hasar mı gördü? hava yastıkları hasar mı gördü? gibi değişkenler var. hasar görse dahil bunları kamufle edip aracı piyasaya sürüyorlar. piyasa o kadar çakal dolu ki ekspertiz şirketleri bile farkedemiyor.

Kaza fotoğrafı yoksa kesinlikle güvenemem. Yutupta tarcanlar ekspertiz mi ne öyle bi kanal var. galerici adamlar değişen yok demiş satmış araç meğer 2 aracın birleşimiymiş. İki kazasız tarafı birleştirmişler. Airbagleri dirençlemişler. Araba alıcam diye hayatımdan olmaya gerek yok düşük modele binerim daha iyi.

Değişene bağlı. Mesela benim arabanın temponu değişmişti. Yetkili servisten çıkarttırdım vidasına kadar her şey kayıtlı. Tampon, çamurluk değişimi ok ama kapıt kapı türkiye de sıkıntılı. Şasesi düzeltilmiş teker hizası bozulmuş aracı itelemeleri mümkün

yukarıdakilere yüzde yüz katılmakla birlikte aynı boyalı araç konusu gibi galericilerin araç alırken fiyat kırmak için abarttığı ve b..nu çıkardığı bir mevzudur.

Huawei ile ilgili çok olumlu şeyler söylemiyorlar maalesef. Bir çinli hegemonyası var ve kalan ekiplerin anca ayak işlerini yaptıkları, kararları hep çinlilerin beraber aldığını, satış ekiplerinde hatta herkesin bir çinli badisinin olduğunu falan duymuştum çalışan arkadaşlarımdan.

Terletme değil de çok yakıyor. İyi bir Boyner indirimi denk getirip toplu al. Ben öyle almıştım. Bazısı Altınyıldız bazısı network öyle çok ucuza geldi

Normalde hep Damat'tan alıyorum beyaz gömlekleri, geçen gidip Tudors'tan senin dediğin gibi bi gömlek aldım. İsmail Türüt gibi terliyorum gittiğim her yerde, üstüme yapışıyor gömlek. Damat'tan aldıklarımda hiç böyle bir şey yok, arada çok ciddi fark var.

pamuk bulabilirsen keten yaz için

sevdiğim işi yapmıyorum ama yapmam için çok şeyden vazgeçmem lazım.

sevdiğim işi şanssız bir dönemde yapıyorum.

gazeteciyim. kariyer hedeflerim başından belliydi. yurtdışında da konu üzerine eğitim aldım. burada da havada kaptılar.

Kariyerim yok. Ama kafam rahat, genel olarak memnunum. Boyacıyım. İşe bayıldığımı söyleyemem ama sevmiyor da değilim. Dinamik ve keyifli bir iş. Müdürüm ve ekip arkadaşlarımla iyi anlaşıyoruz. İş ortamı huzurlu olsun diye de elimizden geleni yapıyoruz. Şirketin insani yönü çok iyi. Kariyerden vazgeçtim. Kariyerim ve yüksek maaşım olup mutsuz olacağıma kafam rahat olsun dedim.

sevdiğin işi yapmak konusunun abartıldığını düşünüyorum
çalışmak iyi bir şey olsa üzerine para vermezlerdi neticede

en başta nefret ettiğim işi şimdi çok seviyorum, artık kendimi çok net ifade edebiliyorum
ve devamlı kendimi geliştiriyorum

burası öyle bir ülkeki çok sevdiğim işi yapmaktan nefret ettim ve bıraktım şimdi biraz daha az sevdiğim bir işi yapıyorum. muhtemelen 2-3 sene sonra bundan da nefret edeceğim. kısacası böyle bir şey yok. en azından bu ülkede.

yaptigin isi sevmeye guzel taraflarini gormeye calisabilirsin, herkes sevdigi isi yapacak kadar sansli ve rahat olmayabilir

Sevdiğim işi yapıyorum.

İş hayatında 4. yılım. 4. şirketim.

Sevdiğim iş= standart olmayan, her işe el attığım, kendi hatamı toparlayabilecek bilgi seviyesine sahip olduğum iş.

Bunu sağlamak için güzel bir maaştan vazgeçtim. Hem de düğün ve bedelli borcu varken. Zor bir karardı. Daha sonra geçtiğim şirket bundan pişman ettirdi beni. Sabah işe gitmemek için dua falan ediyordum öyle sevmediğim bir yerdi asdfasdf. Fakat orası bana bir fırsat kapısı açtı. Şu an olduğum şirkete geldim. Hedefimi baştan koymuştum ben taa üniversitedeyken "ben erp ile ilgili bi iş yapmalıyım ya" dedim. Bi şekilde de onun içinde buldum kendimi. Özellikle çaba göstermedim açıkçası.

Her sabah işe lanet etmeden gitmek güzel bir his valla. Her gece uyumadan 15 dakika önce yarının planını falan yapıyorsun çok güzel bir şey lan.

sevdigim isi yapiyorum, sabahlari erken kalkip ise gitmek ve her gun gitmek elbetteki insan dogasina aykiri ama lanet olsun neden bu isi yapiyorum hic demiyorum. canim isim diyorum. mutlu mesut ise gidiyorum.

sevdigi isi yapma olayinin coook abartildigina inaniyorum, zira oyle bir hale geldi ki bu akim, ozellikle yeni kusak herkes bir alternatif yasayayim, yaratici olayim, kendi isimi yapayim kafasina giriyor. bir 'plaza hayati cok korkunc, beyaz yaka igrenc' pompasi var. cok anlamsiz bir dunya fikri olusuyor insanlarin kafasinda. bu birileri tarafindan yapilmasi gereken ve sunulmasi gereken hizmetlerin insanlarin gozunde degerini dusurdugu gibi bunu yapan insanlari da mutsuzluga surukluyor. ssk bankoda oturmak isteyen cok insan olmayabilir ama bu isin yapilmasi gerekiyor, siz herkese 'sevdigi isi yap, her gun ise heleloy hoppala diye git' diye pompalarsaniz bu isi yapan adami asagi cektiginiz gibi isi de degersizlestirirsiniz. ya isimi yapayim, fazla sorumlulugum da olmasin, parama bakayim, cok fazla mesai yapmayim kafasinda aslinda o ise uygun bir insani da isinden sogutursunuz.

sevdigin isi yapmanin sirri, spesifik bir yeteneginiz yoksa, nasil bir karakteriniz olduguyla alakalidir bence ve onemli olan mesleginizle karakterinizi ortak paydada bulusturabilecek bir is yapmaktir. yalniz calismaktan hoslaniyorsaniz mesela akademisyen olarak, istediginiz bir alanda fevkalade mutlu olabilirsiniz, insanlarla calismayi seviyorsaniz buyuk bir takim icinde calismaktan keyif alirsiniz. ornegin her insaat muhendisi santiyede calismaktan mutlu olmaz, bunu seven olabilir, bu demek degil ki insaat muhendisi olan herkes mutsuz olacak, hayir bu kisi beyaz yakali koca bir sirkette mesela satin alma departmaninda cok mutlu olur gibi gibi. ama mimarsinizdir, cizim yapmaktan da buna kafa yormaktan da zerre hoslanmiyorsunuzdur o zaman baska alanlara bakmak lazim.

iş güzel de insanlar bok.

işimden çok memnunum, herkesin hayali olan bir iş yapıyorum ve çok iyi kazanıyorum. bunun için yıllarca çok çalıştım. asla ve asla kaytarmadım, iş seçmedim.

Sevdiğim işi, sevmediğim insanlarla yapıyordum ve az kalsın meslekten soğuyordum. Bıraktım. Kısmen de olsa sevdiğim işle bağlantılı bir konuda yurtdışına freelance çalışıyorum, huzurluyum. Bu sıralar düzenli olarak kenara koyduğum birikimle ilerde sevdiğim işe dair bir şeyler yapacağım.

Sevdiğim işi yapıyorum. Sigorta ekspertiz. İşini sevmemek büyük eziyet. Daha önce hiç sevmediğim, evlat olsa bile sevilmeyecek işler yaptım.

Bu biraz şansla alakalı. Mesela sigortacılık mezunuyum aynı zamanda. Okulda hiç sevmezdim ama hasar işlerine girince bu bölümü sevdim.

6 yaşından beri bilgisayarla uğraşıyorum. Çok alakasız bir meslek için okul okumama rağmen sürekli bilgisayarla uğraştım. Hayatımdaki tek hobim ve ilgi alanım bilgisayar, dolayısıyla yaptığım iş, iş gibi gelmiyor. Haftasonu veya akşam dahil bilgisayarla uğraşabiliyorum, hiç para vermeseler bile bilgisayarla uğraşırdım.

Codependency diye bir kavram var. Bunu incelemenizi tavsiye ederim. Genelde erken yaslarda edinilmis bir oruntu, romantik iliskilerin belli tetiklemeleri sonucu kendini gosterebiliyor. Sorunun daha iyi taninlamak, nedenlerine karsi farkindalik gelistirmek, kendini tanimak iyi olacaktir. İngilizce okuyorsaniz, codependent no more kitabina bakabilirsiniz, pdfi bulunur libgende. Ve terapi evet cok fark yaratabilir.

aliskanliga dur diyecek, sigarayi birakir gibi biraz acili da olsa bu bagimliliktan kurtulacaksiniz. baska care yok.

ilişkinin gidişatını baltalayan başlıca faktörlerden biridir bu. mental anlamda olsun ya da olmasın, kendine yetemediğin için partnerine bağımlı hale gelirsen o ilişki sevgi ilişkisi olmaktan çıkar. çoğu tartışmanın, kavganın altında yatan neden budur.

yalnız kalabilme yeteneğini geliştir.

Yıllar önce senin gibi bir sevgilim vardı. Zamanla hem sevgimi hem saygımı kaybettim, koşarak uzaklaştım. Senin açından bakamıyorum ama karşı taraf için çok rahatsız edici olduğunu söylemek isterim. Sana olan saygısını kaybedince toparlayamazsınız ilişkiyi bir daha. Kendi kendine üstesinden gelmen çok zor olabilir, profesyonel destek almanı öneririm. Önce kendin için, sonra ilişkiniz için.

Instagram’da iliskikocubal hesabini takip et, kendini gozlemle, gecmisini des biraz, bir de kisisel gelisim kitaplarina gir; dogan cuceloglu ve gulseren budayicioglu ile baslayabilirsin bence.

bu durum malesef sadece ilişki ile ilgili bi durum değil. hayatın başka yerlerinde de sorunlar var muhtemelen ama göremiyorsun, başkalarını ya da başka durumları sorumlu tutuyorsun. herşeyden önce kendini düşünmelisin.. ilişkini bitirmemek için terapiye gidersen yine fayda görmezsin. yani kökten çözemezsin.. sen bu durumundan memnun musun? yoksa hala kendine karşı tarafın gözüyle mi bakıyorsun?

çok sevdiğini, kaybetmek istemediğini düşünüyorsun belki. ama bağımlısın. bağımlılığından kurtulduğunda da onu o kadar sevecek misin? önce kendine güvendiğinde?

Sevdiğim kişinin bensiz bir hayatı olmaması bence de çok itici bir şey. İş, güç, hobi, arkadaş vs bir şey bulmanız lazım çünkü kimse böyle bir sorumlulukla hayatına devam etmek istemez.

Sevdiğin işi yapmak

@veritaslibertas öyle de olsa dünyada tek sevdiğin şey işin olmayabilir.

50sinden sonra anca. Maalesef..

Zamanı kullanmada ustalaşınca yapılabilir. Zamanınızı iyi organize ederek, zamanınızı çalan size bi faydası olmayan olguları hayatınızdan çıkararak başlayın. Gerisi gelecek.
50'nizden sonraya bırakmayın o zaman bir çok şeyi yapacak mecal kalmıyor. Yapsan da gençlik gibi olmuyor daha başka oluyor.

Hem çok çalışıp hem de hayatı ıskalamayacağın bir hayat mümkün. Zamanı ve parayı iyi kullandıktan sonra gayet yapılabiliyor.

hiçbir şeyi kaçırmadan çok başarılı olanlar da var. iş hayatında çok disiplinli çalışmak ve boş yapmamak bence kilit nokta. iş yapman gerekirken “dur azıcık sosyal medyada takılayım” ya da “çocuklarla geyik yapayım” diyorsan, gene istersen çok başarılı olursun ama normalden fazla çalışman gerekeceği için hayatta kaçırdığın çok şey olur.

bir de bunun dengesini kurabilmek önemli. ne kadarlık bir başarı senin için çok başarı demek? dünyanın en iyisi olmaksa hedefin, iş hayatında çok disiplinli de çalışsan baya bişeyi kaçıracaksın mecburen. ama yükselip iyi bir yerlere gelmek ve alanında uzman ve tutulan bir kişi olmak da çok başarılı olmak demek.

para için çalışmayıp , paranın senin için çalışmasını sağlayacak bir sistem kuruncaya kadar malesef zor gibi.
en az bir 5-10 yıl it gibi çalışıp sistemini kurman gerekiyor gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var.

çok çalışmadan bilim yapamazsın.
büyük başarıdan kastın bilim ise bir yolu yok.

para ise, güzel arabalar, güzel evler ise o kadar çok çalışmana gerek yok
yıllarını boşa heba edersin.

büyük başarının ne olduğuna bakarak değişir yani.

bilim için şunu da not edeyim.
kendini bir şeye vakfetmek, hayatını onu adayabilmek bir eğitimin ürünüdür.

çok başarılı olmaktan kastın ne? hangi alanda başarılı olmak? siyaset alanında başarılı olmakla akademik alanda başarılı olmak arasında hem süreç hem de sonuç olarak fersah fersah fark var.

ayrıca çalışmanın niteliği nedir? sen afedersin it gibi sabahtan akşama kadar çalışırsın en fazla takım lideri / şefi gibi bir konuma yükselirsin ama seninle aynı atölye, lab yada ofisteki bir başka adam/kadın, bilgi, deneyim yada zeka olarak senden artıları olduğu için senin çalışma eforunun belki de yarısını harcayarak senden çok daha üstün bir konuma gelebilir.

ha ayrıca kendi alanım için diyeyim -tasarım- hem başarılı olup hem de eğlenebiliyor insan. vardı böyle tanıdığım bir kız üniversitedeyken, ortak proje de yaptık. hatun yeri geldi it gibi çalıştı, yeri geldi başkalarını kullandı, yeri geldi yarışmalar için oy dilendi milletten ama her hafta sonu zil zurna sarhoş olmayı ihmal etmedi. şu an yurt dışında, inanıyorum ki 10 sene içerisinde "yurtdışındaki ünlü türk modacı" diye ismini duyacağız.

Euro bölgesindeki çoğu yer pahalı gelecektir. o yüzden Budapeşte, Prag gibi Euro kullanmayan ülkelere bakmanı öneririm.

Kardeş öyle bir soru sormuşsun ki kimse bir şey yazamamış. Konaklama nerede sıkıntı ki, aşağı yukarı he büyük avrupa şehrinde bin tane otel var. Makul fiyat dersen euro olmuş 7 8, istanbulda bile oteller 1000 lira çekebiliyor rahatça.

@roket adam sorunun neresi garip hocam ya, atıyorum Barcelona'ya, Milano'ya herhangi bir tarihte bak mesela, her zaman doluluk oranı yüksek bu şehirlerin, fuarı, etkinliği eksik olmaz, fiyat performans desen yerlerde, ya da ne bileyim bazı iskandinav ülkelerinde paran olsa bile kalacak otel, hostel sayısı çok azdır. Ama atıyorum Bulgaristan Sunny beach diye bir yer var, apartmanları, otelleri sürüsüne dikmişler. Tek başına arz talep sarmalı ile açıklayamayız, yatak sayısı bilmemne bir takım anahtar kelimeler var ama du bakalım öğreneceğiz inşallah

booking tarzı sitelerde illaki boş yer oluyor. ancak şehirlerin festival dönemleri var o dönemlerde yer bulmak zorlaşabiliyor. örneğin ağustosta edinburg festivali vardı otellerde yer yoktu. londra paris roma gibi yerlerde otel veya kalma yeri sıkıntısı olacağını sanmıyorum. temmuz ayında fiyatlar avrupada çok yüksek ağustos sonu gibi fiyatlar düşüyor.
fiyatlar kuzey avrupada yüksek. ancak orta seviye avrupa ülkelerinde fiyatlar daha makul.

Şahsi fikrimi söylüyorum. Alarm sistemi denen şey her gün değil, bir gün lazım olur. Bir sistem edinecek olsam kompleks ve donanımlı olmasını tercih ederim. Cebe mesaj atsın, ötsün, polise haber versin, amerikan başkanı dahil herkesi devreye soksun. DIY mantığı -montaja hazır paket şeklinde belki olabilir ama böyle bir sistemde insanlar tam performans iyi donanım ve anahtar teslim ister bence.

pronet sanırım içerdenmiş yani tekelleşmişler artık büyük ihtimal önünüze tıkarlar.

böyle bir şey zaten yurt dışında var.

DIY çözümlere yönelecek olan müşteri zaten çok ciddi alarm ihtiyacında değildir, Eminönü'nde satılan alarmlardan alır geçer. Ciddi ciddi alarma ihtiyacı olan müşteri de kapsamlı ve profesyonel hizmete yönelir. Ben bu fikrin geleceğini son derece karanlık ve batmaya mahkum görüyorum.

DIY olarak kapıdan pencereden falan hat cekilmesi pek gerçekçi olmadığından bir kere ürün kablosuz olmak zorunda. Pil derdi falan olursa da gıcık bir şey.
Ancak şöyle olabilir bence, alırsın bir harekete duyarlı kameranve evin 2-3 noktasına yerlestirirsin fise takip wifi üzerinden çalışır.

Hepsiburada ya girseniz yuzlerce bu urunleri satanlar var. koctas bauhaus gidin oralarda da dolu var.

Bu yeni bir sey degil ki hocam, tutturmak icin cok cok para harcamaniz gerekebilir

Var ki bu? Gayet gidip alabiliyorsun ve kendin kurabiliyorsun kutu şeklinde. Ancak tüketici kendi kurduğu şeye güvenmiyor, biri gelsin kursun ilgilensin işletsin istiyor.

Megane bence çok doğru bir seçim olur bu noktada. i20 ve Cruze kalite olarak da segment olarak da aşağıda kalıyor.

cruze çok yakıyor. i20 i30 için meh diyebilirim. şuradaki en iyi seçim megane olacaktır. servis sanzıman motor konusunda ortalama olarak renault önde.

Bunlarım icinde en mantıklısı megane gibi geldi bana. Bu arada cruze u direkt ele bence cünkü TR pazarından birkac yıl önce cıktı ve parca bulma sıkıntısı başladı.

Konfor olarak i30. Mantık olarak Megane.

cruze geç. üretimi durdu hantal araba. megane 3 otomatik 60 bin altı bulamazsın.

bazen bazı sitelerde problem oluyor, ülke dışından kartları kabul etmiyor
bir de 3d secure olayı var telefona mesaj gelmesiyle ilgili problem de olabilir

3d secure aşamasına hiç geçmedi. direkt başarısız diyor.

Müşteri hizmetlerini ara, güvenlik sebebiyle bloke etmiş olabilirler. Garanti'de başıma geldi birkaç kez.

Yurt disinda ekstre adresi die bir olay var. hangi ulkede kullanacak iseniz oradaki herhangi bir adresi kk nizin ekstre adresi olarak degistirin. Otelee kaliyorsaniz oranin adresini ekstre adresi yapin

booking uzerinden otel tutarken sorun yasamistim ben de, sonra agoda uzerinden denedim olmustu. sebebini bilmiyorum ama alternatif site vs varsa onlari deneyebilirsin

oscar reyiz, o işlem internet bankacılığından oluyor mu? illa türkiyeden mi düzenlemek gerekiyor?

paraf booking kullanırkan bana da yapmıştı benzer bişi, güvenlik nedeniyle demişlerdi aradığımda.

Gratis vb yerlerde şeffaf mayo çantaları satılıyor, onlardan alıp kullanabilirsiniz.

Market posetide olur hocam kime ne yahu? Decathlonda ici islaklar icin bolmesi olan cantalar var isterseniz

koroplast fermuarli poset.
yoksa waikiki vb bir posete sariyorum

market poşedine sarıp çantaya atıyordum,bunları duş aldıktan sonra kabinde yaptığım için de kimsenin görüp ayıplayacağını sanmam,çok da fifi :)

market poşeti çok da önemli değil ya yarın öyle yapacağım her şeye para mı vereceğiz sanki.

market poşetine koymuyordum ben çok kötü keko gibi görünüyor öyle
ben böyle Koton poşetine falan koyuyordum biraz daha havalı oluyor.

Havlunun içine koyuyorum, hem ıslaklığı da alıyor. Havluyu da çantaya atıyorum.

ben gayet bim poşetine atıyorum kekolukla alakasını göremedim? at market poşetine gitsin

bim poseti, olmadi macro center poseti o da olumlu

ilk göze batan boyut, o yüzden bence olmaz

verilebilir 2000 model range roverı 2015 gibi gösterebilirsin ama o maliyeti neden 2000 model range rovera veresin? üstelik satışını da zorlaştırmış olursun çünkü kim 2010 alabilecekken 2000 alsın

bu biraz marka algisiyla ilgili olamaz mi? yani porsche oldugunu bildigimizden baktigimizda "budur" diyoruzdurdur. cherry mesela gorsel olarak fena modelleri yok belki ama o kalite algimiz olmadigindan cıkk diyor olabilir miyiz?

@unabomber

Mesela ben ara markalarını bilmem ama dışarıdan bakınca a ne güzel diyorum ki o arabalar pahalı çıkıyor hep, algı gibi de değil sanki

arabanın dış görünüş kalitesini kullanılan malzeme ve kaportadaki işçilik belli eder.

araba ne kadar zor kıvrımlara sahipse, o kadar maliyetlidir ve araba da o kadar pahalıdır. ince detaylı zor kıvrımlar kalite algısı oluşturur.

kaporta parçalarının arasındaki boşluk ne kadar azsa maliyet o kadar yüksektir. ince çizgi kalite demektir, baktığında çizgi inceymiş hmm demezsin ama kaliteli görünür bunu anlarsın.

kaporta malzemesi, boya kalitesi, dıştaki plastik aksam kalitesi, kaportaya eklenen krom/nikelajlar, cömertçe kullanılan pahalı malzemeler... vs vs örnekler uzun uzun çoğaltılabilir.

ve bunların hepsi bir araya gelince kaliteli görünüm ortaya çıkar, bunlar da para & maliyet demektir ve bunları da ancak hitap ettiği kesim zengin olan markalar göze alır.

mesela bir fiat da çok kaliteli premium bir araba yapabilir, ama yapmaz. çünkü satamaz. fiat'ın kendi pazarı farklı. o yüzden minimum maliyetli nispeten basit arabalar üretir, lüks görünmez.

bunların hepsi birer genelleme. şimdi lamborghininin çamurluğun arasına parmak giriyo o zaman kalitesiz mi diyen çıkar :d

Son dönemde alt seviye markalar dediğini yapmaya başladı, şu anda mesela bir honda civic atıyorum bmw 1 serisinden daha sportif ve agresif görünüyor. Ya da Hyundai Tucson Audi Q3'ten çok daha heybetli görünüyor bir çok noktada. Ancak bu arabaları daha pahalı yapmıyor maalesef.

Direkt görüş sağlama şansın var mı (çatıdan vs) Eğer varsa 600-700 liraya çözebilirsin 2 adet kablosuz alıcı verici çiftiyle.

Direkt görüş (line of sight) yoksa kimse sağlıklı çalışacağına dair garanti veremez.

ne yazık ki direkt görüş sağlanamıyor... denemek için de az bir meblağ değil 600-700 :)
kısmet bakalım, teşekkürler.

çizmek kelimesi hafif kalır. mahfeder. boyayı alıp götürür. yeni pasta-cila yemiş araba tek sefer girse çizik içinde kalır her yanı.

tercih etmem ve evet çizebilir

Biraz abartılmış geldi ilk yorum.
Yıllardır araba yıkatırım orada. Uzun yol sonrası yahut arabanın dışının çok tozlu, içinin temiz olduğu durumlarda kurtarıcı olur 2-3₺'e.

Öncesinde etraftaki hortumdan biraz su döker, üzerine köpük sıkıp öyle girerim o dönen cihazın içine.
Boyam yerinde, çiziğim de yok. (Şimdilik)

@aylakadam

çizikten kastım boya üzerinde sadece güneş ya da flaş ışığı altında görülebilen, kılcal ve dairesel olanlar. boyanın ciddi anlamda mat görünmesine sebep olur bunlar. aynı zamanda o fırçayla boyanın kalınlığı git gide incelir.

xclusiveautoworks.com

bir de benzinlikteki köpüklerin %90'ı kostiklidir (ucuz&etkili). bu da boyaya ve plastik aksama zarar verir.

ben hobi olarak ilgilendiğim için ekstradan dikkat ederim, standart kullanıcı için çok da sıkıntı olmayabilir :)

Doğrudur, benim fazla ilgim olmadığı için detayını önemsemedim. E her seferinde 20₺ ödeyecek miyiz yıkamaya ? Ne güzel mutlu mutlu köpürtüyorduk arabayı :(

Hızlı diye yıkatıyorum, zararlı olduğunu düşünüyorum ama ara ara pasta cila yaptırdığım için kurtarıyorum.

Ankara'da avmlerde 45 tl araç yıkama, 5 tl de bahşiş versen 50 tl gidiyor bir yıkamaya. Bıcı bıcı ise 3 tl. Dolayısıyla ayda bir normal iç dış yıkatıyorum, her benzin almada da bıcı bıcı. Gözle gördüğüm bir çizik yok, arabayı 20 sene kullanmayı planlamıyorum, sıfır da değil. O nedenle kafam rahat.

Oto yıkamacılar cidden pahalı. 30 TL veriyorsun. bahşiş vs. her seferinde o para verilmez. Ayda 1 içi çok kirlenince iç-dış yıkamacıya götürüyorum.

otomatik yıkama makinesi de arabayı çizer diye kullanmıyorum.

En güzeli benzinlikte kendin yıkamak. 1 TL atıp köpürtüyorsun, 1 TL atıp duruluyorsun. Basınçlı su ile gayet temiz oluyor.

Oto yıkamacıların da çoğu oto kasabıdır onlar da arabayı kevgire çeviriyorlar. Günde 10 arabanın kaportasını sildiği beze su tutup torpidodaki pionu black aksamı silen adam bunlar :d ki piano elle silince bile çizilen bir parça

Malesef arabayı zarar vermeden yıkamanın tek yolu mikrofiberli sünger ve kaliteli şampuan ile yıkamak, hatta çift kova tekniğiyle. Bunu yapan oto yıkamacı pek yok.

Araba ve kozmetik hastaları için yazıyorum bunları. normal kullanıcıya garip gelebilir. Daha fazla bilgi için google: detailing

Fazla yazdıysam başlık sahibi kusura bakmasın sevdiğim konu olunca frenleyemiyorum

boyayı çizdiğini düşünüyorum ama tüm sene bu makinede yıkatıp senede bir pasta yaptırsan daha ucuza gelir ve hasarı önlersin diye düşünüyorum

Aracı çiziyor orası net zaten ama Pasta cila da uzun vadede boyaya zarar vermiyor mu?

Akşam 8'den sonra trafik yoğun olmuyorsa, sabaha kadar park ederdim ama ilk tercihim olmazdı kesinlikle.

o cep otobüs için olabilir mi acaba? daha uygun geldi sanki otobüs duracaksa cebe doğru girsin

parketmem abi çok açık bi yer.

pratikte otobüs zaten o cebe kesinlikle girmiyor orasını biliyorum. bir de tabela hani cebin ortasında falan olsa yine bir nebze anlayacağım. neyse bir kere ağzımız yandı. dikkatli olacağız başka yolu yok.

kesinlikle park etmem

park etmek için fazla mükemmel bir yer diye şüphelenip kesinlikle park etmezdim :D tabela arardım etrafında

otobus duragi yanindaki cebe park etmek zaten gelip benim arabami cekin demek

O sarı tabela "durak başlangıcı" değil mi? turkuaz +1

o cep otobus duraginin cebi. parketme hatta duraklama yapmak bile yasak. otobusun cebe girip girmemesi ayri mesele. o da otobusun sucu. otobus de cebe girip trafigi aksatmadan durmak zorunda.

daha önce benzer bir olayda aracı çektirdiğim için park etmem. cep otobüs için +1. ama tabelanın konumu da bence yanıltıcı olabilir.

görüntü olarak insanı cezbediyor haklısın ama ben de bırakmazdım.yaya geçidi ve durak önleri vs. her zaman risk altındadır.

bu arada sadece otobüs durağı değil, durağın 15 metre ilerisine ve gerisine de park etmek yasaktır. "durak taa nerde" diye düşünmeyin park ederken.

çekmediler ama ben de şu görseldeki gri arabanın durduğu yere park etmekten 108 lira ceza yedim mesela.

eksiup.com

Bildiğin otobüs durağı hocam orası.

Oraya park etmezdim tabi. Kabak gibi yer:)

urfa hakkında bilgim yok ama kurumsal firmalardan araç kiralamak gerekiyor. türk telekom vb firmaların kampanya kodlarıyla normal fiyatın altında kiralama yapılabiliyor. ayrıca avis gibi firmalarda online ödeme seçeneğinde de indirimler oluyor.

avis enterprise europcar gibi kurumsaldan şaşma yoksa başına iş alma ihtimalin yüksek

teşekkür ederim. peki neden kurumsal firmalardan araç kiralamak gerekiyor? yerelden kiralasak ne gibi bir sorunla karşılaşırız? araç arızalı ya da eski mi olur?

örneğin en uygun fiyatlı olan eurocars'ı aradım, yerel bir firma. 2018 model renault symbol verebileceklerini söylediler.

zeplin iyidir.

şöyle örnek vereyim bir arkadaşım bu işi yapıyor merdivenaltı tabirli kurumsal olmayan araba kiralama hatta arabaları da güzel arabalar.

kendisine sordum nasıl oluyor diye boş senete imza attırıyoruz abi kredi kartı yok dedi.
olum ben hayatta yapmam nasıl insanlar size güvenip imza atıyor dedim, kredi kartı olmayanlar vs geliyor dedi.
e araba çalınsa vs dedim gps var hepsinde takip ediyoruz dedi.
peki ben aldım arabayı düz yolda giderken şanzıman dağıldı nolacak dedim abi ihale sana kalır dedi. senete yazarız ödersin ödemezsen zorla alırız dedi.
yani arabanın her türlü pisliğinin ihalesi sana kalabilir. Pislik adamlardan oluşur bu tarz işletmeler bulaşmaya gelmez.

edit: düzgünü var pisliği var kurumsalın pislik yapanı da çıkar mutlaka dikkat et. son zamanlarda arabada sigara içtin 400 tl temizlik ücreti kestik benzeri cezalar yazdıklarını da duydum kurumsal şirketlerde aman arabanın içini vs kontrol et.

@basond allah razı olsun tüm soru işaretleri gitti kafamdan. ben de saf saf "yerel firmaların arabaları eski oluyor herhalde ondan önermiyorlar" falan diye düşünüyordum.
çok teşekkür ederim.

kurumsal +1. avis ve sixt pahali oluyor genelde. tecrubelerime dayanarak en uygun araclar enterprise, hertz, budget ve bazen europcar da olur diyorum. rentalcars.com'dan butun firmalari karsilastirip en uygununu kiraliyabilirsin.

Erkek arkadaşım araç kiralama ve al-sat işi yapıyor. Asla Urfalılarla iş yapmaz ve oradaki otomotiv sektöründen uzak durur çoğu dolandırıcı olduğu için. O yüzden paraya kıyın ve kurumsal bir firmadan kiralayın.

@crucio garenta, sixt ve hertz'in urfa 'da ofisi yok, budget'da ise araç kalmamış.

@jacque haydaa o kadar şanlı şehrimiz urfa dedik, sen neler dedin, oldu mu şimdi :) canımızın içi urfa halkını tenzih edelim, çoğu dolandırıcıdır demeyelim, aralarından çıkar tek tük diyelim :p

tabi ben bunca yorumun üstüne pintiliği bırakıp avis'ten kiralamaya karar verdim. (zeplin'de ekonomi sınıfı araç kalmamış.) hem işbankası kartı indirimiyle uyguna geliyor. alt tarafı 100 lira fark ödeyeceğim. her ne kadar normalde küçük esnaftan alışveriş yapmayı tercih etsem de, bu araba kiralama işlerinde fazla romantiklik yapmamak lazım anladığım kadarıyla.

sizlere de teşekkürler :)

Mutlaka kurumsaldan kiralanmalı + mümkün olduğunca ek sigortalar da yapılmalı. Kimden ne kazık geleceği hiç belli olmuyor.

@istanbul kanatlarimin altinda Hahah evet ya hiç hoş olmamış gerçekten. İşinde gücünde dürüst Urfalıları tenzih ederim elbette ^^

Ucaga binin.
60 yasina gelmis insanlari kac saat yollarda surundurmeyin ki sehir iclerinde araba ayak bagi olacaktir size. Sehiriclerinde araba kullanmayi duusnmeyin bile. Zaten venedik’e araba girmiyor.

milano-münih oktoberfest yolculuğum oldu zamanında bir sorun yada ek ödeme masraf olmadan yolculuk tamamlamıştık sizinkine gelince sanki tren+toplu taşıma yeri gelirse bisiklet+yaya olsa bu tur daha güzel olur gibime geliyor.hem park derdi olmaz ceza endişesi ile uğraşmazsınız v.s. hem de sağa sola bakınıp,duraklayıp,konaklayıp tadını daha güzel çıkarırsınız.

Araç kiralama tek yön olunca ekstra para istiyorlar. Uluslararası tek yön yaparsan çıkacak rakam baya yüksek olur. Bence de araçla falan uğraşmayın zira parkı, cezası vs baya büyük dert avrupada.

2) benim bildiğim ve gözlemlediğim kadarıyla modifiye işinde insanlar/araba hastaları para harcamaktan hiç çekinmiyor. adam cebindeki son parayı bile veriyor. çünkü acaip bir haz alıyorlar istedikleri ekipmanları vs. taktırınca.

bu dediğim, gerçekten kaliteli modifiye yapan yerler için geçerli. örneğin maltepe'de ender elektronik diye bir yer var. adamların önü hep full. randevu alman gerekiyor 1-2 hafta sonrasına (basit bir geri görüş kamerası montajı için bile)
ama çok düzgün ve orjinal yapıyorlar, yaptıklarının da arkasında duruyorlar.

1- İşini bilmeyen ustalar. Ben arabaya meraklıyım, araştırmayı ve öğrenmeyi severim. Ama tabiki işinin ustası kadar bilemem. Ama eminim sanayideki çoğu usta benden bilgisizdir. İşini iyi yapan, alanında uzman usta bulmak çok zor. Ben buldum, ondan başkasına da gitmiyorum. En azından adam beni kazıklamıyor ve gerçekten sıkıntıyı bulabiliyor, minimum masrafla beni sanayiden çıkartabiliyor.

2- Elde para var ve kolay yoldan çok para kazanma amacınız varsa bu sektördeki kolay para kazanma yollarını bilmiyorum. Ama kesinlikle uzmanlık gerektiren işlerin para getireceğini düşünüyorum. Al-sat denilen şey kolay yoldan para kazanma yöntemi, herhangi bir uzmanlık veya çaba gerektiren bir iş değil.

Otomotiv sektörüyle zaten haşır neşirmişsiniz o 500'le çıkma oto yedek parça işine girseniz. Millet fiyatlar yüzünden orijinal parça alamaz hale geldi. Tabi ben bunu İzmir için söylüyorum 1 firma ne kaymağını yedi balını içti memleketin o ayrı.

yedek parça +1.

özellikle uygun fiyatlı seçeneklerin olduğu bir yedek parçacı açsanız bence parayı vurursunuz.

1) güvenilir usta bulmak zor. bir de mesela aracın opel ama usta almancı 8 alman markasına bakıyor. adam gibi işini yapan tek marka uzmanı servis bulmak ve güvenmek zor.
2) otomativ sektöründe lüks araç servisleri ve lüks araçlara hizmet eden yerle bence daha güzel kazanıyor. yetkili bir sonax tarzı bir servis olmak iyi kazandırabilir. ama otomotiv sektörü krize girdi bence.

Sanayide en büyük sorun ustanın sorunu tespit edememesi sürekli yolmaya çalışması. Ortaklı 500 olsa hurda işi mantıklı gibi geldi lastik işide olabilir yada aksesuar. Yedek parça ve motora girmezdim.

1) abi tamamen o güruh değişsin. parayı alıp işini düzgün yapmayan o kadar çok kişi var ki. güvenemiyorum. sigara içen var mesela direk kafamda ölü. adam benim istediğim gibi değil kendi istediği gibi yapıyor bu da hoş değil. işi savsaklaması çok sıkıntılı. parası neyse de ödemeye razıyım. keza araç kaç model olursa olsun hep Honda yetkili servisine gittim. 15k harcadım ama içim rahat.

2) açıkçası rent can çekişiyor. leasing standards da el kol mahkum ediyor. ben araba alıp köşeye atardım sanırım. fiyatlar yine yükselecektir çünkü.

yada daha basitinden risksiz olanı arkadaşlar da yazmış: yedek parça. yine de pazar araştırmasını iyi yapın derim.

bence cikma parca isini depo arti online olarak yapmak mantikli. hem sen kazan hem musteri kazansin. fiyat kirarak acayip satislar yapabilirsin.

1- Tokatçı tayfa. Özellikle temiz bi çocuk gördüler mi ver allah ver, bin tane şey yapıştırıyorlar, hiç bir zaman emin olamıyorsun yaptıkları işin kalitesi ve gerekliliğinden. Bin lira fazla veriyorum yine markanın kendi servisine gidiyorum.
2- Premium araçlar için modifiye + boya değişimi, film vs işinde bence çok büyük potansiyel var. Audi - Mercedes - BMW ve diğer üst segment markalarda hem para var, hem heves var. Mesela ben A3 alırken led farlar stokta yoktu, param olduğu halde alamadım, sonradan yaptıracağım. Yapan tek bir yer var ona mahkumsun. İnanılmaz bi tekel yani.

tekirdağ ve çevresinde 1 tek düzgün otel yok.

sadece buradaki fabrikaların çok olması ve iş trafiği olması dolayısıyla idareten kalınacak vasat oteller var, en babası bile fuhuş mekanı olarak anılıyor.

Amaç sadece kafa dinlemekse "kulin dağ evi" diye aratın google'da. tavsiye ederim. kavacığın yukarısında, ormanın içinde dağ evleri.

Kilyos Kilya hotel. Deniz manzaralı taraftan tutun.

Abant yesil ev (masal evi).

metal yorgunluğu ile pek işin olmaz. ama aracın 20 yaşında olduğunu bilerek mantıklı hız limitleri içinde kullanmalısın.

airbaglerin garanti süresi 15 yıl kaza anında patlamayabilir. patlamaz ise de firmaya bir şey diyemezsin.

1987 model torosa biniyorlar bu ülkede 2000 modelde ondan hallice.

2018 model ama dandik bir araç (Atıyorum Clio), 2000 model ama çok iyi bir araçtan (atıyorum bmw) daha yüksek güvenlik sunar.

Eger her seyi calisiyorsa o seneki guvenligini buyuk oranda saglar, neden saglamasin? Gunumuz araclariyla kiyaslanmasi biraz abes, 20 yillik teknoloji farki var nitekim ama sinifa gore de baya degisir tabi. O zamanin e sinifi s80, veya atiyorum 2004 d sinifi lagunayi da bos gecmemek lazim, bu gunku b sinifi arabalardan iyi olma ihtimali var sinif farkindan dolayi.

Israrla niçin aynı şeyi savunuyor insanlar gerçekten anlamak zor. Bu kadar yıl farkı araç sınıfları ne olursa olsun dramatik bir güvenlik farkına yol açıyor. Isterse s serisi mercedes olsun isterse volvo olsun bugünün b segment bir aracı kadar güvenlik sunmaları imkansız. Çarpışma testleri malzeme çalışmaları çok çok gelişti. O dönem araçlarında doğru dürüst çarpışma bari dahi yokken sırf daha ağır diye sırf sac kalınlığı fazla diye güvenli olacak diye bir kaide yok. Clionun dandik araç diye sınırlandırılması ayrı bir dünya zaten de kendisi avrupanın en çok satan b segment aracı. Her neyse beyler yeni araba eski arabadan daha güvenlidir. Net. Ayrıca ncap testlerini yorumlamak da bir miktar teknik bilgi gerektiriyor izleyip piuuu gitti on teker derseniz olmaz.

yanlis anlasilmasin, 'alman yapmis abi baksana' kafasiyla degil ekipman-donanim farki dolayisiyla kiyasliyorum ben. 2000 model s80'de yan perde hava yastigi var mesela. clio'da standart donanim oldugunu sanmiyorum bunun. 20 yilda cok sey gelisti elbette ama darbe gecirmeyen yeni bir malzeme uretilmedi, veya dragon glass'dan yapilmis araba uretilmedi. uretilse de bunu clio'ya takmiyorlar. b sinifi sehir hizlarina gore test ediliyor, e sinifi araclar daha yuksek hizlarda otoyol sartlarina gore test ediliyor.

'balta burun taunus cok saglam' demiyorum, ama eski de olsa bi arabada 10 tane standart hava yastigi varsa, abs falan varsa, yuksek sinifsa ve testlerden iyi sonuclar aldiysa hala gecerli koruma saglar diyorum. sinif farki fark eder diyorum ozetle.

Arkadaslar sorumu yanlis degerlendirmissiniz.

Eski araclar yenilerle esdeger midir ya da eskinin iyi arabasi bugunun kotu arabasindan güvenli midir degil sorum.

Eski araba, uretildigi zamandaki vadettigi guvenligin su an ne kadarini sunabilir?

Yani eski 10 birim, yeni araba 100 birim güvenlik sunuyor. Benim sorum eski araba 10 birimden kaca düşmüştür?

i20 nin 1.4 benzinli 4 ileri otomatik versiyonunu kullanmıştım, hayatımda kullandığım en kötü arabalara kafadan girer. şanzıman kötü, gidişe göre aşırı yakıt. otoban hızlarına tırmanmak bile problemdi. 1.2 nasıldır bilemiyorum. iç mekan falan Clio dan daha ferah, daha konforlu. ama malzeme kalitesi çok iyi değil gibi. Clioyu bir tık daha iyi buluyorum o konuda. yakıt ve sorunsuzlukta Clio iyidir. otomatik alacaksanız EDC de iyidir. arada bir şaşırıyor ama sıkıntısız. 140 bin oldu bakım dışında bir problem açmadı.

i20 bence kötü bir araç ve benzinlisi acayip de yakıyor. Her türlü Clio alırdım, hem çok az yakıyor, hem çok dayanıklı bir otomobil.

clio
hic dusunme
15 bin km o kadar fark etmiyor
o motor cok iyi

İ20 benzinli mi ... Kaç kaç.

Clio

i20 kasası ağır ve hantal bir araç. motoru sorunsuz ancak çok yakar. clio daha mantıklı.

www.sahibinden.com

Bu araç nasıl peki sizce ? Bu renk sıkıntı olur mu ? Hoş duruyor açıkcası.

clio her turlu gider hocam

İkisinin dolu ve sıfırı olsa i20 derdim. i20'yi çok beğeniyorum ama bu ikili arasında tartışmasız clio. Bence clio güzel araç. 1.5 dizel çok iyi motor ve mazotu kokluyor. i20 çok yakar. 200 kilo fazlası var. Sürekli araca 3 kişi fazla biniyormuş gibisin.

edit: 1.000 lira fazla ver kırmızısını al. bok rengini alma.

Hyundai Accent derim.

Clio derim bende. I20 benzini çok yakar. Clio dizeli galiba ez az yakan dizel.

1- rusya bir federasyon, içinde onlarca özerk cumhuriyet var. herkesin kendi devleti var aslında, hepsi dış işleri konusunda Moskova'ya bağlı. bu çok uzun zamandır böyle olduğu için, herkes bu sisteme alışık ve işliyor. Moskova hangi caddenin asfaltlanacağına karar vermek zorunda kalmıyor sonuç olarak.

2- nereden kaçak gireceksin acaba? güney sınırının çoğu zaten çöl, oradan kaçak girene helal olsun. kuzey tarafı zaten Sibirya, araçla gelmek bile zor. diğer tarafta Kore ve Çin ile küçük bir sınırı var, onu da karşı taraf koruyor zaten. kuzey Kore'den kaçmak kolay mı? Baltık tarafından Rusya'ya kaçak girmek zaten mantıklı değil, tersi daha mantıklı. Kaldı sana Ukrayna, Gürcistan filan. Orada da sınır korumada çok sorun yok. Ciddi bir kaçak girme sorunu yok dolayısıyla, ülke yaşanabilir yerlerin bitimini sınır olarak çizmiş çünkü.

Ayrılmak kimse için iyi değil o coğrafyada çünkü. Artı Rusya mahallenin deli abisi gibi. Dünyanın gözü önünde Kırım ve Ukrayna'ya olanları biliyorsunuz. Bi de diğer ıvır zıvır yerleri düşünün.

Daha almadan satmayı düşünme bence. Hangi renk hoşuna gidiyorsa onu al. Araba değil ki bu piyasasına göre alasın.

Hocam rengini beğendiğini al. Ben kırmızısını sevdim aldım misal.

XR genel olarak çok ara model olarak kalmış bir telefon, ikinci el piyasası zaten çok aktif olmayacak gibi görünüyor şu an. Ne renk alırsan al bence de, ikinci el değerini düşünüyorsan xs veya x almanı öneririm.

Sarı aldım. Memnunum.

ben kırmızı beğendim, gayet de güzel.

xs gold, xr kırmızı güzel.
ama sevdiğini al sen. her türlü satılır.

Ağa bağlı olduğun ve şirket bilgisayarı kullandığın sürece bilgisayarın tamamına erişebilir.

isterlerse ekranını 7-24 izlerler.

@roket adam şirket bilgisayarı ama interneti sağlayan ana şirketin değil. şirkete bağlı herhangi bir kullanıcı adı, şifresi vs. yok. internete bağlanabilmesi için herhangi bir ağ ayarı falan da yapılmadı. kabloyu takıp bağlandık.

ana şirkettekilerin bilgisayarlarında çoğu site engelli. bizde serbest.

bilgisayarı bilgi işlem kurdu ise içine izleme için olan yazılımı kurmuş olabilir. sizin yapmanız gereken özel bir ayar yok yani. bu durumda her şeyi görebilirler. ama bilgisayarı yazılım olarakta siz kurdu iseniz o zaman ağ trafiğinde yaptığınız şeyleri görebilirler.

Antivirüs gibi çok basit bir yazılım bile uzaktan %100 görünürlük sağlayabilir bilgisayar üzerinde. Böyle endişelerin varsa yapacağın en mantıklı şey kendi bilgisayarını kullanmak olur.

@helenart bilgisayar şirket bilgisayarı ama konu dahilinde şahsi sayılır. yeni bilgisayar alındı, ilk açan ve kullanan benim. herhangi bir kurulum, yazılım, işlem yapılmadı.

normalde her şeyi görebileceklerinin farkındayım ama durum böyle olunca hala görebilirler mi mi neyi ne kadar görebilirler merak ettim. görmemeleri için yapabileceğim bir ayar var mı?

ağ kaynaklı her hareketini görebilirler. açtığın her siteyi, bağlandığın her ip adresini rahatlıkla görürler. çektiğin her veri, indirdiğin her dosya, o sitede kalma süren vesaire görülür.

ekranı izlemeleri de mümkün, ama uğraşacaklarını sanmam. online log datasından her halt belli oluyor, yeter ki okumayı bil.

1- fikrim yok
2-toyota avensis, renault scenic, mazda 6

Elden çıkartması çok zor bir araç

Makam aracı gibi araç. O sınıfta o fiyata araç yok. Bir alt segmentin daha yeni modellerinden düşünülebilir.

Her türlü fransız aracı bir müddet sonra özelllikle elektronik arızalar başta olmak üzere her arızayı çıkarır.

Tamir ettiğinde bile asla eskisi gibi tamir olmazlar çünkü kullan-at mantığı ile üretilmişlerdir.

Bir tane parçayı adam gibi bir adet civata ile bağlamak yerine elli tane plastik tırnak tutar, biri kırıldığı zaman parça çöp olur vs. gibi bir şey düşün.

Ayrıca şu dünyada görsellik olarak en çirkin araba na bu citroendir.

Malum, para yok. Onun için bir Ford focus veya fiesta al. Ford da dizel fransız motoru kullanır ama arabanın içine basitçe yerleştirilmiştir.

1- hayır.
2- hayır.
denk fiyatlara satılanlardan bir segment büyük araba. tabi fiyatının ucuz olmasının bir sebebi var; bizde tutulmadı. neden bilmiyorum.

özellikle 2.0 hdi motorlu olanını bulursan kaçırma.

2015 model dizelini kullandım, hayatımda kullandığım en kötü araçlardan biriydi. Dizel motorluydu, otomatik vitesi inanılmaz hantal, ortası sabit direksiyonu da işkence aleti gibi bir şey.

ford

Clio 1.5 dci.

Hostelde kalsanız? 12 kişilik odanın bile geceliği 180 lira, tavsiye ederim bu hosteli, çok nezih bir ortamı vardı. Otel fiyatları çok uçuk.

eşimle gidiyoruz, hepi topu kalacağımız 3 gece, senede 1-2 yurtdışına gidiyoruz onda da otelde kalalım istiyorum.

airbnb'ye de bakın, daire tutmak otelden daha ucuza gelebilir.

Bence beklentilerinizi/"ateş pahası" kavraminizi degistirmeniz lazim. Arastirmanizda ne gorduyseniz o, sizin standartlariniza gore uygun otel bulamazsiniz.

Merhaba,
Hem merkeze yakin hem de uygun fiyatli olsun derseniz bu neredeyse imkansiz. Yapabileceginiz en mantikli sey abnb ki onda da oda degil, tum evi tutmak isterseniz studio daireler icin bile geceligi 100€ altina bulmaniz zor.

Bu fiyatlarin altinda bulabileciginiz tek secenek, tatile giderken kiraya verilen evler, onun icin de facebook uzerinde gruplar var, oraya bakabilirsiniz.

@hot potato & @whisky ; belki biri çıkar der ben şurada kalmıştım güzeldi sizin de bütçenize uyuyorsa bakın, onun için açtım duyuruyu.

Gecelik 60 eurodan aşağı kalacağın her yer hostel kıvamında olur zaten, avrupaya gidiyorsun sonuçta. Sen bir de gidip orada gezmeyi, yeme içmeyi gör derim :)

Iyi güzel de bütçenizi yazmamışsınız ki uyup uymayacağını nasıl bilelim?

@whisky teşekkürler doğru diyorsunuz ben de sonradan farkettim.
gecelik bütçem 100 euro, max 150.

Tekrar merhaba,
Bu fiyata Eylul ayinda merkezde ( old city ) oda bulmaniz zor gibi. Bulabilirseniz de buyuk ihtimalle paylasimli banyosu/tuvaletli cok kucuk bir oda olacaktir. Yillardir da otelde kalmadim Amsterdam'da direkt otel adi/adresi vermem mumkun degil malesef. Ancak merkez disinda turist olarak kalabileceginiz, ulasim sorunu olmayacak mahalleleri soyleyebilirim, oradaki otel fiyatlari daha uygun olacaktir. Merkeze uzak olmadiklari icin ulasim icin para harcamaktan da sizi kurtarabilir. Mahalle olarak tavsiyem basta oud-west ve westerpark bolgesi. Hem merkeze yakindir, hem de turist hayati disinda yerli hayati gormek isterseniz sizi mutlu eder. Butcesinizi biraz daha zorlarsaniz weesperbuurt/plantage ve pijp civari da gayet guzeldir. Ozellikle pijp genc expat nufusunun bol oldugu bir mahalle oldugu icin disari cikarsaniz yiyip icebileceginiz cok fazla cesitte ve sayida yer var. Bir de kuzey kismi var, otel sayisi cok fazla degil ama uygun fiyatlidir. Ucretsiz feribotlarla centraal station'a gecebilirsiniz.

Otele alternatif olarak da tekrar abnb'yi hatirlatmak isterim. Yukaridaki mahallelerde cok sayida ev vardir abnb icin. Abnb'de kalirsaniz evde yemek yapabileceginiz icin butce acisindan da faydali olacaktir. Amsterdam'da ogle aksam yemegine kisi basi 10€ civari harcarsiniz. Burger King, McDonalds menuleri 8€ den basliyor.Albert Heijn ya da benzeri marketlerde firin/mikrodalga icin cok fazla yiyecek satiliyor. Buradan alip, evde isitip/pisirip yemek maliyeti en az yari yariya dusurecektir.

onden bi 6bin kredi cekersen 4binlik borcun 8bin olur.

asgarisini odeyip kalan borcu aydan aya sifirlamaya bak.

bos yere faiz+kredi masrafi odemenin alemi yok.

Faiz den kaçın.

Kredinin faizleri çok kötü, borcu borçla kapatmayın, yapılandırma öneririm.

Yapılandırma öncesi liminitiz varsa biletinizi alabilirsiniz. Konaklama vb işini ucuza getirebileceğiniz, fazla bütçeyi zorlamayacak bir yer bulursanız kotarırsınız.

Tatilede bu yıl gitmeyiver gerekirse ama krediden kaçın

4 bin maaşla 6-7 bin kredi çekip tatile gitmek müthiş bir müsriflik. 6-7 bin kredi 8-9 bin geri ödeme demek. Bütçene göre bi yere gitmeni öneririm.

Yok

Cok sacma bana sorarsan.
Borcun varken üstüne bir de kredi cekip borcu arttirmak ve borcu uzatmak. Hem daha fazla borc odeyip hem daha uzun sure borc odemek, ustune bir de tatile gitmek.

Ben olsam tatile gitmem, o borcu bir kapatirim once.
Dusundugun sey asiri mantiksiz. Neresinden tutsan elinde kaliyor.

Dersen ki ben tatile ne pahasina olursa olsun gidecem arkadas yazi tatilsiz gecirirsem kafayi yerim, temmuza daha var. Kredi cekmej yine olaganustu enayilik. Temmuza kadar biraz kemer sik ve o borcu kapat maasinla.

anlıyorum. fakat halkbank'ta 6bin için 7 ay vadeli teklif o kadar da korkunç gelmedi bana. kredi kartlarımın zaten dönem borçlarını ödeyemiyordum bu zamana kadar, genelde asgariden gidiyordum.

Halkbank'a 6bin lirayı 7 ay vadeyle aylık 930 TL'den ödeyerek hem kredi kartımı ödemiş hem de uçak biletimi ya da konaklamayı taksitlendirmiş olabilirim diye düşündüm.

Toplam geri ödemesi ise 6.514 TL. 8-9binlerde değiliz yani.

Yıl sonuna kadar borçlarımı da ödemiş olurum gibi bir düşünce vardı sadece aklımda.

Yoksa kredi kartımı ödemeye çalışırken biraz daha borç binecek üzerine ve yine aynı hesap olacak gibi.

not: Evet tatile gitmek zorundayım, senede 1 kere ancak gidebiliyorum.

Yanlis anlama ama burada asil sorun kredi kartlarini odeyemiyorken yazin tatile gitmeyi planlaman. Para yonetmeyi bilmiyorsun muhtemelen. Kredi cekme sorusu sordugun icin oneri mahiyetinde soyluyorum bunlari.
Kredi karti borclarin birikiyorsa tatil olmamali, tatile mutlaka gideceksen kredi kartı borclarini biriktirmemeli bir sekilde kapatmalisin. Normali bu yani.
Bir seneye borcu bitiririm dusuncesi de akil isi degil. Tatile gitmek yil sonuna kadar borc odemeye sebep olmamalı. Ihtiraslarin yuzunden ekonomini yonetemiyorsun. Bu yol yol degil derim nacizane.

Kredi cekmen hicbir sekilde mantikli degil burada, cekecensen cek ama bunu bir mantiga oturtmaya zorlama bosuna, kendine bahaneler uretmis oluyorsun. Rasyonel secim degil kredi cekmen hicbir sekilde dogru degil. Dunyanin sonu da degil, yatti balik yan gider diyebilirsin. Resmen kendini batirmaya calisiyorsun ama.

yazın akrabanın yazlığa git. Tatile para verme.

Çıkışın kolay.

Yoksa daha da batarsın.

hayır.

o borcu tatile çıkmadan kapatırsın.

borç borçla kapanmaz...

Şimdi benzer durumlarda olduğumuzdan söyleyeyim. Olmuyor.

Yani sen 6-7 binlik kredi çekeceksin. Hadi aylık ödemesi 600 lira olsun. Seni en başta rahatlatacak. Diyeceksin ki "ne güzel kendimi kasmadan yapılandırmış gibi oldum"

ama tatilde bin tane ekstra harcama çıkacak. Tatil dönüşü bir bakacaksın ki kredi kartı borcun olmuş yine 2-3 bin, bu kredi yüzünden de aylık zaten 600 lira ödüyorsun. İyice arapsaçına dönecek.

Kredi kullanıp kartı sıfırladıktan sonra o kredi kartını kapatmazsan tekrar kullanacaksın, ve hiçbir anlamı olmayacak
Krediyi çekeceksen kartı sıfırladıktan sonra kırıp at

vay canına krediden karakter analizi de yapıldı, tebrikler. :)

ben geçmişi silmeden istediğim yer gelene kadar tekrar tekrar deniyordum. çok kısa aralıklarla deniyor olabilirsin ama. 3-4 saat bekle en az. mesela 1 saat içinde denersen aynı koltuğu veriyor çünkü.

en son pegasustan 14 martta bilet almışım bu arada. o zaman çalışıyormuş yani yöntem.

Ücretli koltuk almadığın sürece yiyen bir yöntem yok maalesef. Bir ara tekrar tekrar deneme gibi bi olay vardı ama düzettiler sonra.

havaalanında biraz geç check-in yaparsan orta koltuklar dolduğu için mecbur koridor veriyor.

Hocam ben her zaman can kenarını denk getiriyorum. Bunun püf noktası şu: uçuş saatine göre belirli aralıklarla check in yapıp sıradaki koltuğu görmek. Pegasus otomatik olarak bir koltuk atar, bu koltuk sıradaki check in yapacak olan kişinindir. Sen istersen 1000 kere çık gir temizle geçmişi, o süre içerisinde o uçakta bir başka yolcu check in yapmazsa o koltuk hep sırada kaldığından hep sana denk gelecektir.

Ama uçuşa 24 saat kala mobil uygulamadan hızlıca giriş yapıp kontrol et istemediğin koltuk varsa geri diyip çıksan da olur. O koltuğu check in yapan bir yolcu seçtikten sonra illaki değişecek ve oturmak istediğin taraftan bir koltuk gelme ihtimali artacaktır.

Ben son 4 senedir aldığım tüm biletlerde bu şekilde istediğim taraftan bilet alıyorum. Sadece acil çıkış hariç çünkü onu kontuardan bile seçip veremiyorlar ücretli çünkü.

çalışmaya devam. hayat boyu ense ölümden beter. düşününce sıkıldı içim.

Çalışmaya devam ederim. Hem işimi seviyorum, hem de boş dursam kafayı yerim. Belki çalışmamam durumunda bana her gün kaliteli zaman geçirtecek bir uğraş bulursam düşünebilirim. Ama bir şekilde bir şeyler üretiyor olmam lazım.

hacı abi enflasyon var enflasyon. what is inflation?

maaş kadar bile olmasına gerek yok. ''Bi'daha mı geleceğim lan dünyaya'' der hamaliye bütün işlerimi bırakırım.

Ama işleri toparlamadan da ayrılmam. (prensiplerim var)

işimden memnunsam çıkmam, işimden memnun değilsem çıkar 1 ay kafa izni yapar, devamında iş aramaya devam ederim. 350b tr şartlarında bir ömrü garanti etmeyecektir 'hazır' olduğu sürece. yoksa tabi asgari ücretli bu parayı 15 senede anca kazanıyor.

ama insanların kanısı-tepkisi aynı olacaktır diye düşünüyorum.

Ben tembel bi insanım ve hayatım boyunca çalışkanlığın övülmesine, çalışmanın yüceltilmesine uyuz oldum. Henüz öğrenciyim ama mezun olduktan sonra beni bekleyen maaş kadar parayı aylık alsam en azından bi 10 sene kesin çalışmam, gezip tozarım her yeri. İlla lüks gezmeme de gerek yok. Gidip göreyim, iki foto çekip instaya atayım, müzelerini gezeyim, sokaklarında dolaşayım yeter.

o parayı sürekli faizde tutacaksan basmam istifayı.
iş kuracak kadar bilgim varsa basarım

Hayatımda hiç maaşlı bir işte calismadim. Ama calissaydim kesinlikle istifa ederdim fakat çalışmayıp faiz yemek gibi saçma bişey yapıp miskinlesmek korelmek için değil iş kurup yine çalışmak için.

350bin pek bi cacık olmaz. ev alsan 1000 lira kiraya verirsin. faize yatırsan 2 sene iyi ama sonra anapara cük kadar kalır.

Kesin çalışırım diye düşünüyorum, boşluk çok sıkıcı.

istifayı da basarım, o parayı da çatır çatır yerim hiç öyle faiz maiz beklemem, param bitince yeniden çalışırım. elime o para 10 kere de geçse 10 keresinde de istisnasız aynı şeyi yaparım. keşke elime para geçseymiş yalnız güzel yermişim.

ana paraya hiç dokunmadan sadece faiz ile hayatımı devam ettiririm gibi bir düşünceniz varsa türkiye gibi ülkelerde uzun süreli bunu yapmak mümkün değil şu an aldığınız şeyleri 10 sene sonra hatta 1 sene sonra bile aynı paraya alamaz hale geleceksiniz kısacası enflasyon tr çok yüksek bu yüzden faizler yüksek zaten
3 sene önce bimin bir broşürünü gördüm soğan 0,45 satılıyor soğan şu an max 10 TL gördü :) 3 senede oluşan farkı görebildinizmi ? bankada duracak sabit 100k para zamanla durduğu yerde eriyecektir

Calismaya devam. Isi birakirsam da baska bir yapmak icin birakirim, ense yapmak icin degil.

kendime yatırım yapar daha yüksek maaşlı bi işe girmeye bakarım. bahsettiğin rakam küçük. 350.000 lira hayat boyu ense garantisi veremez.

Nundu ve evde liyakat kalmamış gibi düşüyorum ve düşünmekle kalmayıp öyle yaşıyorum. Ben çalışsam zaten bana 5 bin vermezler :D Faiz getirisi değil kira olarak her ay 4.800 bin benim hesaba yatıyor o yüzden çalışmıyorum. Hee çalışıyorken bu kira meseleleri başıma gelseydi direkt istifa ederdim.

Çalışmadım değil üni yıllarında barlarda kusmuk bile temizledim, arkadaşla kendi işimizi yaptık gayet iyi takıldık ama artık bana göre değil emekliliğin tadını çıkarıyorum :P İlk başlarda çok gezerdim, avrupa'ya gitmedim çünkü vize versinler diye yalvarmak tarzım değil o yüzden vizesiz yerlere gittim türkiye içi gitmediğim yer kalmadı. Gider 2 gün kalır geri dönerdim, oralarda buralarda sabahlara kadar takılırdım ama artık sıkıldım. Yani gez gez sıkıcı oluyor bir süre sonra. Ama çalışmakta sıkıcıa.q her sabah kalk işe git, akşam eve gel, yorgun ol erkenden yat falan.

Faiz işlerinden anlamam ama en güzeli benim yaptığım. Keşke herkesin başına böyle bir şans gelse :)

O kadar rakam için istifa edecek kafada insanın o para elinde kuş olup uçar gider zaten.

yazmıyacaktım ama 350 bine ev alıp 1 bin lira kira alırsın demiş birisi.

350 bin liraya 1+1 daireler ile 3000-3500 lira alırsın.

bizim buralarda aylık 800-850 kira getirili daireler 90-95 bin lira. bayağıda çok

x dolar alıyorsam ve ek gelirim de dolar olarak geliyorsa hiç düşünmem, saniyesinde basarım istifayı. gider yaşaması ucuz olan biyerlerde yaşarım, filipinler filan.

tl ise istifa etmem, ülke dengesiz.

Inflation which means reduce your invested money.

Bu reel efekti göz ardı edemezsiniz.

şöyle anlatayım: 350.000 TL bundan 10 yıl önce dolar kuru belki de 2 iken 175.000 dolar yapıyordu. ama bugün 50.000 dolar bile yapmıyor.

ee sen türkiye'de yaşıyorsun. ithalat bağımlısısın. halen araba üretememişsin yıl 2019. 10 yıl sonra senin 350.000 TL paran 25.000 dolar etmez. hayat standardın düşer. bugün 5.000 TL ile oturabildiğin evin değeri en az 2 kat artarsa emekliliği görürsün evet.

350.000 doların olsa yat. ama TL'de olmaz o işler.

çalışmaya gelince ufak bir sakız dükkanı açardım herhalde.

istifa etmeye şirkete bile gitmem, aradıklarında olur da telefonu açarsam en fazla gelmicem artık ben işe derim.

Etmem.
Miskin bir hayat bosa gecmis bir hayattir.

350 bin para mı ya? şu zamanda. çalışmaya devam.

Çalışmanın iyi bir şey olduğu şeklinde kandırılıyor olabiliriz.

350.000'e istifa edilmez. 3.5 mioya edilir.

usd alirim usd faizini ek gelir diye yerim.

350 bin komik bir rakam. 750 bin doların üzerinde bir paranın aylık döviz vadeli getirisi ancak maaşımın dolar karşılığına geliyor, ana para dolar olarak kaldığı zaman en azından paranın değeri kaybolmaz diye düşünerek ayrılabilirim. Evde oturmak yerine gezmeyi tercih ederim ama.

İstifayı basıp kendi işimi kurardım.

hepsinde kasko var ama onların da paketleri var. ön cam çatlağı, küçük hasarlar, lastik hasarı vs gibi.

super cover diye bi kaskolari var gunluk 75 tl karsiliginda, bu yazdiklarin icin, ama benim merakim perte falan cikma gibi bi durum olursa, bunun icin normal full kasko gibi bisey var mi?

Dostum bunun kapsamını mutlaka Hertz'e sorman lazım. Aracı perte çıkarsan bile tek kuruş ödemediğin kasko tipleri var (alkollü vs olmadığın takdirdir), ancak genelde ekstra ücretli oluyor. Kurallar sürekli değiştiği için gidip sor derim.

pardon, super cover gunluk 15 tl bu arada, 5 gunluk 75 tl

hasarlarda max ödeyeceğin bir miktar var. sigorta pakedine göre bu miktar da düşürülebiliyor.

Büyük firmaların bazıları kaskolamaktan vazgeçti. örneğin koç kiralama. firma 1 yılda kasko bedeli olarak atıyorum 20 milyon ödüyormuş ama perte ayrılan ve kaza onarım bedelleri yıllık 10 milyon lira olduğunu tespit etmişler. ve kasko yapmaktansa zararı kendileri karşılamaya başladılar. kaskosuz olma durumu olabilir. sorun bu durumu.

iphone'un kendi adaptörüyle kabloyla bile hızlı şarj yapamazsın. telefonun iphone sanırım. iphone kablosuz olarak max 7.5 watt destekliyor bildiğim kadarıyla.

yani hem kablosuz hem de hızlı şarj edeyim diye bişi yok.

iphone x ile

www.vatanbilgisayar.com

bunu kullanıyorum. içinden çıkan kabloyu değil,

www.aliexpress.com

şu linkteki kabloyu kullanıyorum. kendi içinden çıkan mikro usb ile 6-7 saatte şarj ediyor bu. benim kullandığım kabloyla 3-4 saat arasında.

kablolu şarj için, uzun süredir anker adaptörü ve kablosu kullanıyordum. 1 saat 40 dk'da şarj ediyordu. şimdilerde yine anker'in 1.8 metre kablosu ve

www.aliexpress.com

kullanıyorum. yine aynı şekilde 1 saat 40 dk civarında 0-100 doluyor.

telefonu ne kadar hızlı şarj edersen o kadar çok ısınır. hele de şarj ederken kullanırsan aboov. telefonu öyle sık sık kablosuz/kablolu şarjdan alıp geri koyarsan hoş olmaz evet.

Washe haklı. Kablosuz hızlı şarj 7.5 W'tan çalışırken asıl hızlı şarj sanırım 30W'lık adaptörle besleniyor. Ayrıca bataryanın iki ana katili sıcaklık ve sürekli doldur/boşalt yapmak, kablosuz şarj bu ikisini de günlük bazda yapıp pile işkence etmene sebep oluyor ne yazık ki.

öncelikle teşekkürler,
telefonum iphone xs, aldığım cihaz da bu: www.hepsiburada.com

hızlı şarj dediği 9 voltmuş. Bu 9 volta ulaşmak için linkteki gibi bi adaptör almam lazım sanırım değil mi?

aletin altında falan illaki input değerleri yazar. ona göre adaptör bak.

Özel adaptör şart söylendiği gibi. Şarj esnasında sık sık telefonu almayın, şarjı %50-85 arasında tutun. 85'den sonra zaten çok yavaşlıyor neredeyse pil dolduğu için (zaman kaybı), 50'nin altında da bir an önce doldurmak için çok yükleniyor (pil ısınıyor).

Avrupa'da değil de Asya'da evet kızlar teklif ediyor. Hayatım boyunca Türkiye'de bana yazan kız sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, asya'da kaldığım dört ay boyunca bana yanaşan kızları saysam vücudumdaki parmak sayısı yetmez. Tam bir big in japan durumu :) Hatta ofiste beraber çalıştığım bir eleman yakışıklısın, burda ayarlayamayacağın kız yok demişti. Ki ben yakışıklı falan değilim. Çok sıradan bir tipim var.

Şu an Avrupa'dayım, burda gelen giden yok. Avrupa'lı erkekler genelde yakışıklı zaten. Bizim gibi kara kuru adamları ne yapsın buranın kızları.

Bir aydan fazla kaldığım yani insanları az da olsa tanıyabilecek kadar zaman geçirdiğim Avrupa ülkeleri: İsviçre, Fransa, Litvanya, İsveç ve Romanya. Ortalama üzeri bir fiziğe ve yüze sahip olduğumu düşünüyorum ama hiçbirinde teklif almadım. Bizde nasılsa orada da önce tanışıp şartlar uygunsa flört ve ötesi şeklinde oldu ilişkiler. Tabii ki orada iletişim kurmak daha kolay, bizdeki gibi "Ay bu bana aşık galiba" tribibe girmiyor kadınlar ama. Kimsenin de yanıma gelip "Selam yabancı, çok yakışıklısın. şeftalimi emcüklemene kolaylıkla müsade edeceğim." Dediği de yok. "Bira sudan ucuz" geyiğinden çok da farklı değil aslında bu. Dediğim gibi, iletişim kurmak kolay ama sonrası, burada nasılsa öyle. Senden hoşlanması ve sana güvenmesi gerekiyor ki bazı ülkelerde Türk olmak, güven konusunda sorun yaratabiliyor. Türk olduğunu öğrendiklerinde çekinceleri oluyor.

Öyle bir şey yok ama inanın kendinize partner ayarlamak çok kolay. Evet çok. Kollarını açıp bekliyorlar demeyeyim ama hadi 1.gün olmadı, 2.gün birisini bulamazsanız yuh derler.

Evet, teklif ediyorlar.

Gerçi Avrupa sayılmaz ama bir gün Ukraynadayım.. Zaten rusya ve ukrayna dışında bir yere gitmedim :D Neyse ya, Üşendim yazmayaaq. Evet, ediyorlar aga. Ben türk kızlarının beğenmediği ama ukrayna-rus kızlarının gayet beğenip mekanlarda yanaştığı çocuklardan biriyim.

Bir de bizim bi arkadaş vardı adamın burada hiç sevgilisi olmamıştı, dalga geçerdik herifle. Bir gün Londra'ya okumaya gitti. Gittikten 4 ay sonra instagram'a manitasıyla fotoğraf atıyordu :D Bara işe girmişti orada her milletten birileriyle takılıyordu. Buraya geleli 1 sene oldu ama hala yalnız, geçen içiyoruz yalnızlıktan isyan ediyordu :DDD

ukrayna'da the prodigy konserinde bir kadin (konserden once cakmagini istemistim, aramizdaki tek iletisim buydu) kiz kardesinin benden hoslandigini ama ingilizce bilmedigini ve utandigini soylemisti. yasadigim en absurt sey olabilir bu, ufkum 838448 katina cikmisti. sevgilim vardi o ara, kiz da acikcasi pek yetiskin gibi durmuyordu, o yuzden bagirarak 3-5 kelime etmek disinda iletisim kuramadik, kaldi oyle. bilmiyorum belki beni skmeye calismislardir. onun disinda 8484 kere gitmeme ragmen ukrayna'da hic oyle bir sey yasamadim. hicbir mekanda yanasip bir sey demediler.

sadece bir kere bir restoranda tuhaf bir sekilde fazla samimi olup yemegi begendim mi diye sormustu ama bunu hoslantiya yormak ayilik olur sanirim. cunku istedigim sey menuye yeni eklenmisti. herhalde deneyenlere nasil bulduklarini soruyorlardi. yine de masadaki kimseyle o kadar ilgilenmeyip bana bissuru soru sormasi, "begendin mi" demesi ve benimle konusurken bariz daha gergin gorunmesi uuuu beybi gari bana asik

kadın olduğum için teklifle ilgili tecrübe değil gözlemimi aktarabilirim. Türk kızları kadar naz yapmıyorlar, görüşecekse ilk günden “evet” diyor.
Ben asıl şunu söylemeye geldim, durakta tanıştığın abi ile ilgili; erkekler kadınlarla ilişkileri ile ilgili çok yalan söyleyebiliyor. Şu bana asıldı, bu platonikti vs gibi. Çoğu yalan veya kadının sıradan bir lafından çıkarılmış yanlış anlamlar.

Dostum tipine göre dünyanın her yerinde kızlar teklif ediyor olabilir. Ben avrupada kızların teklif ettiğine şahidim ancak türkiyede de kızlar teklif ediyor yani. Global bir şey bu sonuçta.

Ukraynalilarin teklif etmesinin nedeni tipiniz olmayabilir, sizin onlari ukrayna'dan cikarip duzgun bir hayat sunma ihtimalinizi sevmis olabilirler. Asgari ucretin 150 usd oldugu bir yerden bahsediyoruz.

Avrupa'nin bircok yerinde bulundum.
Abi soyle soyleyeyim, kizlae ustune falan atlamiyor, kasina gozune hayran falan degiller senin benim.

Ama durup dururken gelip muhabbete giren kiz olayi tr'de imkansiz gibi bir seyken Avrupa'da oluyor, oldu da cok kez.
Bir kiz senden hoslandiginda aksiyona girebiliyor buradakilerin aksine. Avrupa'nin geneli icin söyleyebilirim bunu. Bazen harbiden sirf muhabbet olsun diye de yapabiliyorlar duruma gore. Tr'de bu imkansiz gibi, bir kiz senden hoslanmadigi surece gelip sana parkta orada burada lap diye bir espri yapip muhabbet acmaz.


Ukrayna'yi karistirmiyorum, orasi tamamen farkli. Avrupa sosyal dinamiklerinden konusurken orayi ayri tutmaliyiz, Ukraynali kizlarin olayi farkli. Neyse o uzun hikaye ona girmeyecem.

Toparlamak gerekirse, Avrupa'da kizlar teklif ediyor olayi yok ama tr ile kiyaslayinca cok avantajlari var.
Ayrics tr de single kiz bulmak cok daha zor bana sorarsan. Avrupa'da tas gibi manken gibi ates atan dehset bir sey gayet single olabiliyor.
Tr'de hakki bulut'a peruk takip ruj sur, birileri aninda yurur kolay kolay bos birakmazlar. Fazla single kalmaz.
Bizim erkekler ortamlarda soyle guzel kiz ayarladim, boyle tas gibi kiza caktim diye anlatir, çıkar disarida nefes alan, olmadi fotosentez yapan her seye yurur.
Boyle konusmak da pek hos degil ama, bunla sevisecegime omur boyu otzbir cekerim diyecegin kadini yataga atmak icin deli dana gibi etrafinda donen tipler var.
Bununla birlikte bizim kızların da duygusal acligi avrupalı kizlardan cok daha fazla. O yuzden orada single bulma ihtimali biraz daha fazla benim sahsi gozlemim.
Neyse lan konuyu cok dağıttım.

Ben de senin gibiyim. İlla bişey yapma zorunluluğu son birkaç yıldır trend oldu.

bos isler hep. ev gibisi mi var.

ha arada bi canin sikilir, cikar gezer tozarsin da...

instagram yüzünden

gezmek tozmak hoş, sağlıklı olmaksa vücuda saygı. bir etkinlikte dostla eğlenmek ona kendini unutturmamak da önemli bir kural. bunların hiçbirini yapmıyorum. köşeme çekilmek cazip geliyor. o kadar övdüm ettim ama bir de bunun kendi sıkıcılığından kaçmak durumu var, zavallı insanlar şartlandırıldıkları için biraz da gezmeyi tozmayı süs püsü seviyorlar. halbuki kimse onların sosyal medyadaki fake hayatını önemsemiyor. bu son cümleyi yukarıda insagram diyen arkadaşa çok güldüğüm için yazdım. insanı hayatta 2 bela bulur, açlık ve can sıkıntısı :D

sosyal medyanın hakikaten etkisi olabilir

Evinde oturup bir şeyler yapmayan insanlar bunları instada paylaşmadığı için onları görmüyorsun, ancak insanların %95'i senin gibi.

insanlar kafayi yemis.emin ol.

Gider

açlık oluşursa iş anarşiye kayar. ne akşam yolda yürünür ne de cam açık uyunur... açlık evi, arabası olmayan insanların sorunlarına benzemez pek. besinsizlik hiç ummadığın insanlara ummadığın şeyler yaptırabilir. geçenlerde bi youtube videosu izlerken duymuştum. venezuela'da adamlar artık gaspı, kapkaçı filan bırakıp halk otobüslerini kaçırmaya başlamışlar. adamlar da soygun, gasp o kadar normalleşmiş ki iş toplu soygun yapmaya evrilmiş.

venezuela, brezilya veya afrika ülkelerinde can güvenliğinin olmaması ve insanların dışarıda dolaşırken tedirgin olması bu yüzdendir.

Üretim yok tabi gider.

Gider mi'den ziyade, gitmemesi için bir sebep var mı demek lazım? Var mı?

İşlerin iyiye gitmesi için son 2-3 senedir tek bir sebep dahi yok.

Bir afrika olmayız zira burada çok batı yatırımı var, açlıktan ölmeyiz ancak çok ciddi fakirleşeceğiz.

Bu sosyal medya ve zaten sorunlu sosyal ortamımız insanları inanılmaz bencilleştirdi, herkes kendini dünyanın merkezinde, kuralların üzerinde zannediyor. Tespitin de doğru. Annelerin çok büyük bir kısmının (benim annem gibi çalışanları kenarda tutuyorum) evde oturup çocuk bakmak dışında bir işi olmamasına rağmen genel olarak şikayet modundalar.

Ben bundan rahatsız değilim. Belki de çocuğum olduğundandır bilemiyorum. Başka birinin/birilerinin sorumluluğunu üstlenmek kolay değildir. Çocuğu yedikten sonra yiyen, çocuğu uyuduktan sonra uyuyan, sanki maraton koşusu yapar gibi tuvalet ve duş ihtiyacını karşılayan kişiler nitekim. O yüzden annelere mümkün olduğunca öncelik tanıyorum. Çoçuğum yanımda olmadığında çocuklu bayanlara market kasa sıramı bile veririm. Çünkü düşünsene alışveriş yapılacak eve gidince alınanlar dolaplara yerleştirilecek, çocuk küçükse su kabı yiyecek kabı yıkanacak, üstü değiştirilecek, bezi değişecek, uyku saatiyse uyutulacak,yemek yapılacak, bunların hepsi ve daha fazlası anne tarafından yapılacak. Söylenmesine çok da şeetme yani. Tabi senin de işin gücün vardır. Öncelik tanımak zorunda değilsin. Problem değil.

belki cocugu olmayan birisinin de cok acil bir isi var, hastaneye ya da toplantiya, ucaga falan yetisecek olabilir. cocugunu yaparken bize mi sordu? isteyen kibarlik yapar yer verir ancak bunu hak olarak gorup soylenmeleri cok egoistce. cocuk dogurmus cogu kadin gibi... sanki paşa dogurdular. o cocugu dogurduysan sabretmesini de zaman ayarlamasini da bileceksin. yeterli imkanin zamanin yoksa sabredemeyip arsizlasacaksin yapma cocuk. ben bekarim benim hayatim bin kat daha zor cocuk bakmaktan. daha yeni geldim sabah 10da gittigim işten. boyle yogun bir is hayatim varken, her gun en erken gece 1de iste cikip butun hafta yoruluyoken yok yasliya yer ver yok annelere yer ver. bana ne... butun anneler hürrem kesildi basimiza.

Kesinlikle katılıyorum. Çocuk yapma kararı aldıysan, zorluklarını göz önünde bulundurarak almış olman gerekiyor ve ayrıcalık beklememelisin. Bir üniversitede araştırma görevlisiyim, çocuk yapmak istiyorum fakat şu an zor olacağını düşündüğüm için doktoramın bitmesini bekliyorum. Fakat bunu hiç düşünmeden çocuk yapanlar, ne zaman bir görevleri olsa, ya çocuğu kreşten almaları gerekiyor, ya doktora götürmeleri gerekiyor ya da başka bir şey. Saat 3'te çıkıp gidiyorlar okuldan ve işi çocuğu olmayan kişiye yüklüyorlar.. Özel sektörde olsa yapamayacak, hoş görüleceğini bildikleri için kullanıyorlar.

valla genel dusuncem bu yonde; kural sudur ki, cocugu olan insanin hayati olmayandan daha onemli olmadigi gibi, daha mesgul, daha dertli, daha daha daha olmasini gerektirmiyor. analik, sizin cocugunuz disinda, kimse icin kutsal bir mertebe degildir. yani senin ana olman benim icin hicbir sey ifade etmiyor.

kendini bulamamis, bir kimlik edinememis yeni nesil ve devletin ve kapitalizmin muhafazakar politikalari sayesinde kadinlar bu kutsallik masalina kendini epey kandirdi ulkemizde. annelik secimle elde edilen bir kimliktir bu kadar.

binlerce yildir yapilan bir eylemin bu kadar abartilmasi hem feministler (ki ben de bir feministim) hem muhafazakarlar hem kapitalizm yuzunden oldu. feministler, her kadin istedigi gibi olabilmeli, kimse kimseye bir sey dayatamaz derken, elestiriden ve yalnizliktan yilmis ve bikmis, olayin erkek tarafi arazi olmus tek basina kalmis kadin bunu 'anayim ben ana, kimse bana bir sey diyemez' olarak aldi, hem kendini sacma sapan bir sekilde yuceltti hem de kendinden farkli kadina saygi gosteremedi. muhafazakarlar ve kapitalistler de hem aile kurumunu yuceltecegiz, hem her kadini ana olmali/ana olmayan kadin yarimdir soylemine mecbur birakacagiz, aile kurumu (ve kadinin yerinin evi ve cocugunun basi olmasi) aslinda kapitalizm icin cok iyi oldugu icin muhafazakar kanat da 'anayim ben ana' olaraktan bunlari aldi ve korkunc bir yeni analar nesli dogdu.
bir de sevgi gorememis, goremeyen bir kesim var ki bunlar da kendilerine 'ozenli davranilmasi'nin mazereti olarak analiga yapistilar.

yurtdisinda gercekten boyle bir kendinin her seye hakki oldugunu sanma durumu yok; kadinlara tek kimlik olarak bu durum dayatilmiyor, kadinlar bu kadar yalnizlastirilmiyor (insanlar gercekten ebeveyn oluyor birlikte anne-baba olarak), devlet politiklari farklil, hayatin normal bir asamasi olarak algilaniyor, anne olabilirsin de olmayabilirsin de, kimse sana ne zaman cocuk yapacan diye sormuyor bile, dolayisiyla sen mantikli bir insan olarak bu durumun sadece senin secimin olan bir hayat asamasi oldugunu algilayarak eriskin oluyorsun. duygusal gelisimleri de daha duzgun oldugu icin hayatin sevgi gordugun tek donemi hamile oldugun, soylendigin vs. donem olmadigi icin gayet yasamin bir dogal parcasi olarak yasiyorsun bunu. benim gozlemlerim bu yonde, toplumumuz sevgi ve ilgi gostermeyi bilmeyen, her seyi asisi kisisel algilayan, psikolojisi de gunden gune bozulan bir toplum haline geldigi icin, devlet politikalarinin da destegi ile bu hallere geldik.

bu konuda cok guzel bir okuma; www.artigercek.com


oncelik verme konusunda; asansorde, toplu tasimada vs. her zaman oncelik de tanirim, yer de veririm, ancak markette fln yaninda aglayan, gerginlik yaratan (belli ki kadini/adami zor duruma sokan) bir cocuk yoksa vermem, bu analarin da bunu algilamasi lazim sanirim, senin zamanin/hayatin ne kadar degerli ise benimki de o kadar degerli, sen kendi hayatinda sana verilen sureyi baska sekilde degerlendirmeye karar verdin diye (cocuk yapmak) ben bana verilen sureyi baska sekilde degerlendiriyorum diye her seyde oncelik hakkina sahip degilsin.

ayrı.

bence aynı. bir gün yapı krediden para çekicektim para kalmamıştı. arkamdaki adam ben yatırıcam ondan sonra bi daha dene demişti. o yatırdıktan sonra çekebilmiştim. yani buna bakarak aynı olduğu sonucunu çıkarıyorum.

ayrı olduğunu düşünüyorum para yatırıldığı halde para yok diyen bankamatiklere denk geldim.

edit:yapıkredi

Ayrı genelde, aynı olanların da kullanıldığı oluyor ama 3-4 sene önce aynı kasayı kullananlar yeni olarak tanımlanıyordu bankacılar arasında. Bence ayrı kullanılması bazı yönlerden daha mantıklı.

Teb ve halk bankası'nda aynı. Bazen 5000 tl civarında çekim yapacağım zaman vermiyor miktarı, biraz oyalanıyorum bankamatiğin civarında, 3-4 kişi para yatırınca kalanını çekebiliyorum. Bu bankamatikler şubeye bağlı olanlar oluyor genelde.

ATM'nin farklı modelleri var. Bankaların çoğu her iki modeli de birden kullandığı için X bankası şöyle Y bankası böyle denemez.

RTM ise tek kasa; BTM ise çift kasalıdır.

Nasıl anlaşılır?

Para yatırma ve çekme bölmesi tekse o RTM'dir. Yani yatırdığın parayı senden sonraki kişi çekebilir.

Buradan yatırın, buradan çekin diye ayrı ayrı ise BTMdir yani yatırdığın başka kasada durur.

kasa (çelik kasa) aynı. çekme ve yatırma cihazları ayrı da olabiliyor, aynı da olabiliyor (cash recycler). recycler olduğu durumda bazen biri bozulduğunda diğeri işlem yapabilsin diye bir tane recycler, bir tane de para çekme cihazı olabiliyor.

Modeline göre ayrı veya aynı olabiliyor.

ücretsizlerde 720p ya da 1080p transfer edecek hıza ulaşamayabilirsiniz. ben paralıyla bile bazen ulaşamıyorum.

Ücretsiz olanlar işinize yaramayacak çoğunlukla programı kötüleştirip ücretli seçenek için zorlayacaklardır. Size önerim HideMyAss olur. 1 aylık ücretsiz deneyebilir ve 36 aylık planda ayda 09,99 tl ödersiniz, yurtdışı tarifesi de yaklaşık bunun gibidir.

Ayda 3-5 liraya türkiye lokasyonlu hosting satılıyor, onlardan alıp vpn kurmak en temizi.

Eski kasalar nasıl bilemiyorum ama Kia Rio 2016 model iyi. Ben memnunum. Az yakar çok kaçmaz :) gerek de yok zaten çok kaçmasına. Japon araçlar daha da az yakar riodan ama haberimiz olsun. Ben i20 kiraladığımda memnun kalmıştım ama çok sürmedim neticede.

Opel Corsa 2005 1.2 Otomatik Twinport Essentia, başlangıçta alınabilecek en iyi araçlardan biri bana göre.

www.sahibinden.com

Detaylarına bakmadım fakat kullanmışlığım var. Acemiliğinizi atmanız için çok çok işinize yarayacak bir araç.

Bu seviyelerde fiyatlar için alabileceğin en yeni araba Clio olur. Yakmaz, parçası ucuz, ikinci eli çok güçlü, otomatiği fena değil.

Bir araba gurusu olarak diyebilirim ki o bütçeye kriterlerinizin tamamını karşılamak zor. O bütçeden kriterlerinizin tamamına yakınını karşılayacak neredeyse tek model Getz. Yüksek model, düşük km, az hasar ya da hasarsız seçeneklerini en fazla getzde bir araya getirebilirsiniz. Birkaç kriterden ödün verdikçe diğer modeller de alternatif olabilir. Bu arada airbag, klima ve abs olmayan bir arabaya binebilirim derseniz size şu an bir tanıdığım galerisinde olan, kusursuz temizlikte 98 model otomatik corsamın ilanını göndereyim. Ben maddi sıkıntılar nedeniyle içim kan ağlayarak satmak zorunda kaldım. Daha orijinal 100 bindeydi ve lpg'yi ilk defa ben takmıştım.Sattığım galerici tanıdık. Araç duruyor. Tek sıkıntısı güneş yanıkları. Aldığımda baktırdığım ustalar araç içindeki kablolara kadar orijinal ve temiz, nasıl bulabildin bunu demişlerdi.

Araç sonsuz orijinal ve sonsuz sorunsuz diyebilirim.

Bu arada ikinci el piyasasıyla çok ilgilenmem alıp bineceğim derseniz kenarda köşede kalmış bir model 97-2000 model arası mercedes a serisi. Kıymeti bilinmemiş araçlardan bence.

Bu arada, ford fiestayı da listenize ekleyin.

Bulduğunuz ilanlardan bu nasıldır gitmeye değer mi diye sormak istediğiniz her zaman bana linkleri özelden atabilirsiniz.

@beherit, hem 1.2 twinport (1.4 atmosferik candır corsada), hem de easytronic denen hilkat garibesi şanzımanımsı.

Bence kimse kaser olmayı haketmiyor :(

@deveyi diken, 2 yıl boyunca kullanmama rağmen kanserlik bi' durum olmadı, tamamen şans işi bana kalırsa. Kötülüğünü gördüğüm bi' aracı da burada tavsiye edecek kadar kötü kalpli değilim :(

toyota yaris ama kmsi yüksek olur. corsa d eaystronic ilk öğrenen için idealdir.

Fiesta'yı öneririm. Hemen hemen bütün kriterlerini karşılıyor.

Fiesta onermis herkes ama o bütçeye hosaf olmus fiesta bulursun bence.

Welcome to Turkey

Pes etmek yok.

Senin planladığın döngü neydi ki? Bunlar yok muydu?

Olmadıysa vardır bi hayır deyip takılmayacaksın

@st ölümlü dünyada sen istemesen de pes ediyosun zaten neden çabalayım ki diyosun böyle bi sistemde. araştırmayı ve öğrenmeyi seven biriyim fakat bunları kullanamadıktan sonra ne anlamı var.

yurt dışını hedefleyin, kariyer değişikliği düşünün, doktoraya başvurun mesela, akademiyi deneyin belki seversiniz. yurt dışında da aynı şeyler olsa bile en azından bunun farkına varıp kabullenmeniz 3-5 yıl sürer, vakit geçmiş olur.

Saf ve temiz duygularla bir devlet kurumunun sınavına girme hatasını yapmakla kaybetmişsin. Birinin adamı değilsen devlet hayal, neden devlet memuru olmaya çalışıyorsunuz ki? Şansınızı özel sektörde kovalayın derim.

Dumankaya İkon'da epey bir ev var sahibinden.com'da. Ancak örnek mah baya sıkıntılı bi yer, aklında olsun arkadaşının. (bkz: Dumankaya ikon/@roket adam)

4 ayda yaklaşık 10 bin km yaptım örnek olması açısından :) işe gidip geliyorum haftaiçi her gün yaklaşık 50 km totalde. onun dışında kalanı gezme tozma.

5.5 yaşında aracım 71.000 kmde. Ailedeki diğer araçları da kullanıyorum arada. İşim yolla alakalı değil.

Kime göre çok nereye göre çok? Hangi şehir? Çok faktörlü soru.

25-30k falan. genelde istanbul, arada sakarya'ya gidilip geliniyor. senede 1-2 de izmir ya da muğla taraflarına gidiliyor.

Ayda 800-1000 arasında değişiyor.

neye göre çok neye göre az. büyükşehir ankara istanbul izmirde yılda 15bin ve üstü normal. 16-17

aylık 1500 civarı, yılda 5-6 kez uzun yol ile 19-20 bin'e çıkabilir.

Geçen sene 22 bin yapmışım, bu sene 25'i geçecek gibi görünüyor. Lpg sayesinde iyi kar ediyorum gibi, benzinle olsa battık.

Bence 15-20 arası normal, 10 bin altındaysa zaten arabaya ihtiyaç yoktur, fuzuli masraf.

yılda 13bin.

Yeni ehliyet aldım ve ilk arabam.

7 ayda 4 bin km ancak kullanmışım.

17 km ve bu sene daha da artacak muhtemelen.

İşe araba ile gidip geliyorum yılda ortalama 15K. Eşim çok koşturuyor onun 30Kdan fazladır. Kime göre neye göre çok? Sonuçta arabanın kilometresi artsın diye turlayıp gelmiyoruz eve ihtiyaçtan aldık :)

eşim hafta içi her gün 35 kilometre yol yapıyor. arada gezme tozma, ailelere gitme, şehir dışı, tatil falan derken yılda 20.000 kilometreye yakın yol yapıyoruz.

bir de ayda bir sefer sincan'a, ostim'e, ümitköy'e falan müşterilere gidebilmem için babam, "ben artık kullanamıyorum" diye arabasını verdi, onunla da 1,5 yılda 4000 kilometre yapmışım. çok az gözüküyor ama gidilecek mesafe ve yapılacak güzergah o kadar uzak ve ters ki, ayda bir gidiyorum ama başka bir vasıtayla da o güzergahı dolaşmak mümkün değil. bi çıkıyorum 120-130 kilometre yol yapıp dönüyorum. o yüzden "yapılan kilometre azsa araba gereksiz" demek biraz yanlış. gerçi para verip alıyor olsam bu iş için araba almazdım galiba.

Haftaiçi her gün ortalama 80-90km yol yapıyorum, ayda min 1600-2000km arası. arada şehirlerarası yolculukları da sayarsak (antalya/izmir,samsun,konya,kayseri,istanbul,ankara, tekirdağ) 30bin km'yi rahat deviriyorum.

5-6 bin

eylül ayında sıfır araç aldım. şu an 17.000 km'de. bu sene böyle, işe git gel yapıyorum :) aracım dizel

aracım dizel, yıllık da 18-20bin km yapıyorum

Yilda 3-4 bin km yapiyorum, benzinli arac. Sadece hafta sonlari, keyif ve gezme amacli kullaniyorum.

Saha işi yapıyorum, yıllık 20 bin km şehir içi yolum var. Şehir dışı genelde uçak tercih ediyorum, o da olsa 25-30 bini bulur. Çoku azı arabayı neden kullandığına göre değişir.

Bodrum'da merkezi sayılabilecek bir konumda yaşıyorum. Dolayısıyla şahsi aracımla yıllık 4-5 bin civarı maksimum. Dönem dönem yoğunluğa bağlı olarak değişse de şirket aracını şahsi aracımdan daha çok kullanıyorum. İşi dahil edersek şirket aracı + şahsi araç kullanımı totalde 14-15 bin sanırım.

10 bin max
bana göre aylık 1000 çoktur başkasına göre azdır hayat yaşayış tarzına göre değişir bu. çok az demek bence grçekçi olmaz.

ucuz etin yahnisi.

Benim anladığım, uçuştan önceki 6 saat içinde hala ücretsiz koltuk seçebiliyoruz.

Anadolu baya sineğin yağını çıkarıyor ya, uçaklar da eski, cip salonlarını bile ücretli yapmışlar. Tercih etmemeye çalışıyorum.

Yarın uçuyorum Anadolu jet ile. 2 aydır hiç seyahat etmemiştim. görünce tepem attı. tam orta koltuğu atamışlar değiştirmek istedim ücretli çıktı. şaşırdım ve atarlandım.

mcdondals mı :D

hocam ciddi şekilde zararlı ve iğrenç özellikle mc ve b.king. hadi güzel bir pizza falan arada göm bişey denilmez. hatta kendin yap ye ama avm'lerden uzak dur. gittiğin zaman çıkmamaya bak o katlara ama iradene de sahip çıkman lazım. bi aralar bende öyleydim de. bi yerden sonra mide bulanıyor kaldırmıyor artık

en son bir daha hamburger yemeye tövbe ettim. içindeki soslar olmasa çöp yığınından farksız olduğunu farkettim bir anda.

Bence sugar diye belgesel film var onu izle fast food ve onu çekici tüm sosları tekrar düşün.

Aynısı yakın arkadaşım da vardı. Adam yurt dışında taşınmıştı, en ucuzu bunlar diye sürekli mcdonalds, burgera yüklenmiş parasızlık çektiği ilk yıllarında. Sonrasında tansiyon çıktı bunda. Şimdi avokadolarla, kalelerle besleniyor o derece, bir musibet bir nasihat hesabı işte. Şimdi bu çöpler nasıl yemişim, ne cahil ne salakmışım diye anlatıyor

Biraz beynini çalıştırıp "bunları yemeyeceğim." dersen yemezsin. Ne yeyip yemeyeceğine karar veremiyorsan koyun gibi yaşamaya devam et zaten, yapacak bir şey yok.

iyi burgerler ye bir daha mc 'in önünden geçmezsin. kalitesiz yaşamaya ve kalitesi düşük şeylerle yaşamaya alışmışsın. bence ilk olarak yediğin şeylerin kalitesini arttır. her yiyecek için söylüyorum. ondan sonra o hayata geri dönmek istemezsin.

Ya 3 defa yazmışsın 3ü de farklı ve biri bile doğru değil McDonald's :D haha

Zararlı efendim bunlar bi şekilde bırakacaksınız. Zaten ufaktan bırakmaya başlayınca sonra insanın canı da istemiyor. Ben şekeri dönem dönem bıraktım şu anda da epey az tüketiyorum, artık tatlı şeyleri görünce canım çekmiyor bile.

Benim her akşam 3-4 bira (Hafta sonları 6-8) + ayda en az 2 hafta sonu pizza, hamburger vb. hayvani abur cubur yeme rutinim vardı.

Alım gücüm düşmeye başlayınca, mecburen azalttım. Sonra spora da ağırlık verdim ve alkol+fastfood'u zamanla dengeledim. Kilo vermeye başlayınca da bir motivasyon oluştu. Eskiden giyemediğim pantolonları rahatça giyince devam etmek için istek geldi. Mesela 33 beden jean göbekten dolayı zor dururdu, şimdi 31 beden rahat oluyor. Fast food + abur cubur hiç kalmadı. Birayı da neredeyse bıraktım. Alkol yine alıyorum ama ortalamaya vurunca eskisine göre yarısının altında.

Kısaca bir motivasyon olması gerekli. Beni hayat pahalılığı da iyi frenledi. Eski alım gücüm devam ediyor olsaydı, herhalde aynı şekilde içmeye/fast food yemeğe devam ederdim. Fakat artık eski günlere döneceğimi zannetmiyorum.

Boyum 1.80, 26 yaşına kadar 75'ün üstüne çıkmadım, dediğin sarmala girince şu an 85'i bulmuş durumdayım. Olay tamamen bir sarmala girmek gibi. Bir süre yemeyince burger king'in kapısından bile giremezsin, o koku ve yağ öyle iğrenç geliyor ki. Ama bir iki kere yersen yine deli gibi yemeye başlıyorsun. Ben mesela KFC'den her yediğimde pişman oluyorum ama ara ara çok canım çekiyor. Çok ilginç bir şey.